Uzun zamandır bir günü geçen yazı yazmamıştım. Heyecanı dorukta yazı yazmadığım için, ilgiyle izlenen diziler gibi bir biten, bir başlayan sezonluk yazılarım da olmuyor. İçimden geçeni yazıyorum, kimin alınıp, kimin alınmayacağını umursama gereği bile duymadan. Niye duyayım ki, merhum Zeki Müren’in dediği gibi “Dünya yansa yorganım yok içinde”.

***

Kazanmanın erdemlerini de saydık, güç zehirlenmesinin nedenlerini de sıraladık, şu iki günlük yazıda…

Erdem karşılıklıdır.

Kazanmanın erdemi de vardır, kaybetmenin erdemi de…

Kaybetmenin erdemi vakarı elden bırakmamaktır.

Her yarışın bir kazananı, bir de kaybedeni olacağına yürekten inanarak, kazanmak için yarışıp, kaybetmeye de hazır durmaktır.

Kazanmanın erdemi, nasıl kazandığını iyi analiz etmeyle başlar.

Kaybetmenin erdemi de nasıl kaybettiğini bütün yönleriyle ortaya koymakla başlar ama bunu yapanlar bir “korku” ya da bir “kaygıyla” hareket edenler olmamalı.

Kaybetmenin nedenini bulmak, erdemli davranmayı da beraberinde getirmeli.

Bir başka deyişle, salt kaybetmenin nedenini bulmak, bir araştırmadan, bir soruşturmadan öteye gitmez.

Ama erdemli bir kaybetme araştırması, beraberinde “hataları” gerçekten ve korkusuzca ortaya koymayı gerektirir.

Neden kaybedildiyse tek tek, nasıl kaybedildiyse tek tek..

Bu kaybedişte kaybedenin kusuru, kaybedene destek olanların kusuru veya sistemi ya da “yaklaşımı” tek tek ortaya koymak gerekir.

Erdem ise ortaya konan bütün bu verilerde “hatayı” görüp, ders almaktadır.

Buradaki erdem, bir daha “aynı hatayla” yarışa katılmamaktır.

Belki de yenilgideki erdemin en önemlisi, nelerin görülmediğini, nelerin önemsenmediğini ve nerede, kimlerin yanlış yaptığının bilindiğini, bütün bunların telafi edilerek, daha çok gönül almaya çalışılacağını “açıkça” söyleyebilmektir.

Bugün kaybeden yarın kazanan olabilir ama bugün kazanan da yarın kaybeden olabilir. Daha farklısı da olabilir; “bugün kaybeden yarın daha çok kaybedebilir, bugün kazanan yarın daha çok kazanabilir.

Çünkü yarış bir denge meselesidir. Hassas bir konudur. Dengelerin değişmesinin “yarışa giren” kişi veya ekibe ait olduğunu bilmek de bir erdemdir.

Bugüne kadar her kaybeden “neden kaybettik” diye bir tartışma ortamı oluşturdu.

Neden kaybedildiği tartışmasının sonuca gitmemesinin en temel nedeni, “hata benden değil” demek için laf edenlerin, bahane üretenlerin, yalan söyleyenlerin, gerçeği gizleyenlerin çoğunlukta olmasındandır.

Belki de, size kazandıran değer neyse, kaybettiren de onun tam zıddıdır.

Yani kazandıran değerler, erdemler, yerini çok başka şeylere bırakmıştır.

Kimi bunun farkına varmış, kimi de varmamıştır.

Belki de bazısı görmek istememiş, bazısı da görünmesin istemiştir.

Kendinizi yeterince anlatamamışsınızdır.

Samimiyetinizden emin olunamamıştır.

Etrafa sevgi saçamamış, sevdanızı yansıtamamışsınızdır.

Yani sizi anlatamamışsınızdır.

Belki de tam olarak “sizi yansıttığınız” için çok kimse sizi beğenmemiştir.

Kaybetmenin erdemi, sonuca razı olmaktır ama o sonuca getiren “hataları” en ince noktasına kadar analiz ederek, “o hatadan uzaklaşma” iradesi göstermektir.

Elbette her kaybeden “neden kaybettik” der ve sebepleri tek tek sıralarlar.

Bu doğaldır ve kolaydır.

Zor olan, kaybettiren nedenlerin kabul edilmesidir.

Daha da zor olan kabul edilen nedenlerin yani hataların bir daha tekrarlanmamasıdır.

Zor olan, hataya sebep olanların kendini düzelmesidir.

Zor olan, hataya sebep olanlarla yollarının ayrılmasıdır.

Zor olan, “hata bende” deyip, “sizi de cezalandırmaya hakkım yok” diyerek ekipten ayrılmasıdır.

Zor olan, “hatayı” kabullenmek ve cezayı da kesmektir.

Kaybetmenin erdemi, hatayı bulurken de, cezayı keserken de “kendine yakışanı” yapabilmektir.

Kazanmanın nedenleriyle kaybetmenin nedenlerini iyice analiz edebilmektir.

Ne kazandırdı, ne kaybettirdi?

Kazandıran gerçekten sizin hatanız mıydı yoksa rakibinizin üstünlüğü mü?

Belki de boş bırakılan bir alan vardı, ihmal edilen bir kesim.

Hiç dikkate almadığınız isteklerdi size kaybettiren.

Yok saydığınızdı, sizi yok sayan.

Belki de tepeden bakarken görmediğiniz “garibanlar” vardı.

Sebep çok, sonuç yok.

Yenilgideki erdem, sebebe göre, bir başka deyişle halkın tercihini değiştiren nedene göre sonucu üretmek/üretebilmek ve bunu da gerçekten tam anlamıyla yürekten yapabilmektir.

Yenilgide bir erdem arayan varsa,yenilgiyi getiren nedenleri bulur, söyler ve izale eder…

***

Üç günlük yazımda, bilerek ve isteyerek bir tek siyasi parti ismi kullanmadım. Çünkü kazanmak ve kaybetmek, sadece siyasi partilere ya da adaylara ait bir olgu değil, yarışa giren herkese ve her kesime aittir.

Kazanma ve kaybetmedeki erdem, hayatın her alanında var; şurada bir yerlerde duruyor ama çoğunlukla biz görmüyoruz, göremiyoruz, görmek istemiyoruz.

İşimize gelmiyor…