Bugün 2018 yılının ikinci günü. Yeni bir yıla merhaba diyerek, yeni bir yaşımıza daha girmiş olmanın mutluluğunu da yaşamaktayız.

            2017 yılında yaşadığımız acı-tatlı günlerimizi, güzel anılarımızı, eksilerimizi, artılarımızı, kısacası 2017’ye ait ne varsa hepsini geride bırakarak, artık yeni bir yıla kavuşmuş olmanın heyecanı içerisindeyiz.

Sayfaları yazılmış, çizilmiş olan 1 yıllık ömür defterimizi dürerek, yeni bir defter daha açıp bembeyaz ve tertemiz sayfalarla buluştuk.

            Belki kimi gün oldu çok sevindik, mutluluktan kanatlanarak göklere uçar gibi olduk, kimi zaman ağladık, hüzünlendik, dertlerle baş başa olduk ve arkadaş olmak zorunda kaldık, gama ve yasa büründük.

Kısacası öyle veya böyle bir şekilde 2017’yi geride bıraktık artık. İki gün önce uzun ve soğuk bir kış gecesinin akabinde bugün sabah sıcacık yatağımızdan uyanarak, 2018’in ikinci günü ile tanışmış olduk…

            Dilerim başta ilimiz olmak üzere daha sonra ülkemiz, İslam âlemi ve tüm insanlık âlemi için 2018 yılı hayırlı ve uğurlu olur. Tüm dünyaya huzur ve barışın hâkim olmasını, özellikle Ortadoğu coğrafyasında oluk oluk akan kanların durmasını temenni ediyorum. Yeni yılın dünyada yaşayan 6 buçuk milyar insanlık âlemine hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

            Bu dilek ve temennilerde bulunduktan sonra asıl yazmak istediğim konuya geçmek istiyorum.

            Bilindiği üzere, iki gün önce yılbaşı gecesiydi.    

            O gece, geride bırakmış olduğumuz bir yılın muhasebesini yapmamız ve yeni yılda nasıl bir hayat yaşamak istiyorsak onun hesabını kitabını yapmamız gerekirken, tam aksine toplumumuzun kahir ekseriyeti uhrevi âlemini yok etmenin gayretindeydi.

            Her nedense toplum olarak genelde yılbaşı gecelerinde ölümsüz âleme dair sevinecek icratlara imza atmamaktayız!

            Söz konusu geceyi, ibadet ederek rabbimize el açıp geleceğe dair dua ve niyazda bulunmamız gerekirken, aksine gecede su gibi içki tüketiyor, “zil-zurna sarhoş” oluyor ve tabiri caiz ise her türlü mel’aneti yapıyoruz. Kumarhanelere koşup “al kızı-ver papazı” diyerek kumarın alasını oynuyor, “mutlu olayım” derken ailemizin temeline dinamit koyuyoruz!

            Nasıl bir düşünce ki, her türlü gayri İslam’i ve gayri ahlaki söylem ve eylemlerde bulunarak, farkında bile olmadan dünyevi ve uhrevi hayatımızı kendi elimizle karartıyor, yok olmasına vesile oluyoruz!

            Millet olarak aşağı-yukarı 100 yıldır yüzümüzü hep Batı’ya çevirdik. Sağımıza, solumuza, ya da ne bileyim arkamıza bir gün olsun dönüp bakma zahmetinde bulunmadık.

             Tabirimi mazur görün, adeta “at gözlüğü” takarak yüzümüzü Batı’ya çevirdik. Bazı güç odakları ise, Batı’nın kültürünü ülkemize ve milletimize ihraç etme babında her türlü fedakârlıkta bulunmaya gayret ediyor.

            Kendi kültürümüzü, gelenek ve göreneklerimizi unutan bir millet olduk. İslam’ı yaşıyor gibi görünüyor olsak bile, anti İslam’i hareketlerde bulunmaktan zevk alıyoruz.

            Yaklaşık bir asırdır Batı’ya yaranmak amacıyla her türlü olumsuzlukların içinde bulunarak Batı’yı ve Hıristiyanlık âlemini taklit etmenin gayreti içindeyiz.

             Batı dünyası yılbaşını sözde Hz. İsa’nın doğum yıldönümü olarak biliyor, bu geceyi Noel olarak kabul ediyor. Dolayısıyla Hz. İsa’nın doğum yıldönümünü içki içerek kutluyor.

             Oysa bugüne kadar yılbaşı gecesinde hiçbir kilisede ibadet edilerek gecenin yâd edildiğine şahit olmadık.

            Bu nasıl İseviliğin yıl dönümü ki, İseviler, kiliseye gidip ibadet edeceğine çılgınca eğlenmeyi yeğliyor. Doğrusu buna bir anlam veremiyorum. Böyle bir din anlayışı olabilir mi? Bu ne yaman bir çelişki?

            Varsayalım ki Hz. İsa’nın doğum yıldönümü. Pekâlâ, İslam âlemine bu geceyi bu şekilde kutlamak düşer mi?

             Biz Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği gibi, bütün peygamberleri hak peygamber olarak kabul ediyoruz, ancak bizim peygamberimiz ve ahiret gününde yegâne şefaatçimiz hatta yeryüzüne gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin bile şefaatçisi Hz. Muhammed (sav)’dir.

             Bize düşen ayet ve hadisler ışığında hareket etmektir. Yüzümüzü Batı’ya değil özümüze, (İslam’a) çevirmeliyiz. Geceyi çılgınca eğlenerek değil, ibadetle geçirmeliyiz.

              Bu duygu ve düşüncelerle 2018 yılında sevginin, barışın, kardeşliğin ve huzurun hâkim olmasını temenni ediyor, tüm insanlık âleminin yeni yılını en derin kalbi muhabbetlerimle kutluyorum.

              Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…

                                                                                                   Bilal KARADAĞ

[email protected]