"Değişim ne zaman gerekli?" sorusuna verilecek en iyi yanıt, gerekli hale gelmedendir.

Claus Moller
 

            Tüm dünyanın dikkatle takip ettiği ABD başkanlık seçimi neticesinde Donald Trump ipi göğüsleyen taraf oldu. Bize düşen görev oluşacak olan yeni mevcut hükümete başarılar dilemek; insan ve insanlık anlamında da katkı sağlayacak bir yapının oluşmasını temenni etmektir. Gönül isterdi ki bu yeni sistem olsun ya da yeni başkan olsun hakkında iyi şeyler söylemek ve iyimser bir tablo çizmek maalesef çok zordur. Tarih sahnesine tanık olduğumuzdan beri her dönemde yeni örgütler oluşmuş, oluşturulmuştur. Birkaç tanesinden bahsedecek olursak, Huseme Bin Ladin, DEAŞ, PKK ve bunlara benzer küçük, büyük birçok örgüt var olmuştur. Başkanlarla beraber bu örgütlerin isimleri değişiyor ya da yenileri türüyor. Başa geldikten sonra yapacağı ilk yenilik özellikle de Ortadoğu coğrafyasında herhangi bir örgütün dünya için tehlike arz ettiğini söyleyip, bu vesile ile hem oraya saldırmak hem de bunu fırsat bilip başka ülkelerin içişlerine müdahale etmek olacaktır. Medya da öyle bir anlatacak ki sözde ADB olmamış olsaydı bizim can güvenliğimiz olmayacaktı, hatta tehlikede olacaktı gibi beyanatlarla insanları kandırmaya devam edeceklerdir. Değişen başkan oluyor, ama politika hep aynı ve birbirine benzer olaylar yaşanıyor. Trump, ne gibi sürprizler yapacak onu da hep beraber göreceğiz.

 

            Batılı devletlere karşı ne zaman hafif bir ses yükselmesi olsa ya da haklı bir serzenişte bulunsa hemen ABD ve Batı ile geçinemiyor veya ters düşüyor algısı yaratılmaya çalışılıyor. Bu konuda hakkını savunan ve sonuna kadar mücadeleyi yapan da Türkiye’dir ve niye ki hakkını savunduğu için Türkiye’yi de üst akıl tarafından yıpratmaya çalışıyorlar. Ne zaman Sayın Cumhurbaşkanı tarafından “Dünya beşten büyüktür” dediğinden beri maalesef bu devlet(ler) çok rahatsız oluyor, olmaya da devam ediyor. Alıştıkları bir durum var ve bu olağan durumun dışına çıktıklarında haliyle rahatsızlıkları artıyor. Güç kendilerinde oldukları için her istediğini yapacaklarını düşünen zihniyet, bu tür çıkışların olmasını da hoş karşılamıyorlar. Hele de Müslümanlar tarafından gelen bir söylem ise âdete çılgına dönüyorlar. Haçlı zihniyeti olduğu her yerde açıkça kendini gösteriyor. Kimin haklı veya haksız olduğu değil, kimin düşüncelerine biat ettiği önemlidir ve özellikle de aynı ortak düşüncede birleşme durumları var mı, yok mu fikri ağırdır. Çoğu kurum ve kuruluşlar isim olarak var olduğu, ama içerik olarak boş ve maşa olmasının dışında başka bir şey değildir.

           

            Türkiye’nin kenarından geçemeyecek ve kıyaslanmayacak olanlar, elini kolunu sallaya sallaya AB’ye üye yaptıkları gibi Türkiye’ye karşı da her gün yeni bahanelerle bekletmeye çalıştılar. Bu gün terör örgütleri Batılı devletlerinde çok rahat gezindiği gibi her türlü haktan da yararlanıyor ve bunların üzerinden Türkiye’ye tehdit savurmaya da devam ediliyor. Hatta bu örgütler, Türkiye’den gidip oralarda çalışan (gurbetçi) vatandaşlar üzerinde de büyük bir baskı uyguladıkları yetmezmiş gibi haraç da alındığını herkesçe malumdur. Bu örgütlerin gelir kaynağı uyuşturucu olduğunu bilmeyen yoktur, ama bunların gelir kaynaklarını engelleyen ya da bozan olmadığı gibi gerekli teşviki de yapar durumdalar. Türkiye ile imzaladıkları anlaşma gereği bizden bir şey istedikleri gibi yerine getirilmeye azami özen gösterilirken, fakat diğer taraftan binlerce terör örgütü mensubu iade etmeleri bir tarafa, oralarda âdete cirit atıyorlar. Bunun en son örneği de FETÖ örgütü oldu. Şimdi bunlar nerde ve kimin vasıtalarla orada kalıyor, hepsi ortadır. Haçlı zihniyeti hiçbir zaman Müslüman ülkeleri için samimi olmadılar, olmayacaklardır.

           

            Tüm bu olanlara rağmen devlet ve millet olarak bir bütün olarak hareket etmek mecburiyetindeyiz, bunun dışında başka bir seçeneğimiz yoktur. Irak, Suriye, Mısır, Libya, Tunus’a ne yapılıyorsa aynısını yapamadıklarına yapmaya çalışacaklardır. Ne zaman bu devletler kendini bir zemine oturtsalar, başka kavramlar üzerinden yüklenmeye çalışıyor ve tekrardan bölme, bölünme eşiğine getirirler. Bizim de hem devletimizle hem hükümetimizle hem de milletimizle yekvücut olmak mecburiyetindeyiz. Var olan meseleleri kendi içimizde hallederek sonuca ulaştırmamız gerek. Başkalarına şikâyet etmeden, başka güçlere sığınmadan bunu yapmamız en doğru yoldur. Bizim Türkiye’nin dışında başka memleketimiz, vatanımız yoktur. Allah devletimizi ve milletimiz korusun.

 

 

Vesselam!!!