Toplumda, yaşadığımız çevrede ters giden, yanlış olan, yanlış anlaşılan, yanlışta ısrar edilen o kadar çok enteresan olaylar tezahür ediyor ki, akıl, sır erdirmek mümkün değil.

Hemen herkes de biliyor, bunların farkında, yanlış olduğunu biliyor, bilmezlikten geliyor, birçok şeyi kulak ardı ederek, duymazlıktan geliyor.

Tabiri caizse üç maymunu oynuyorlar.

Olanları görmüyorlar, söylenenleri duymuyorlar, yapılanlar hakkında konuşmuyorlar.

Kim bilir, belki de üç maymunu yanlış yorumluyorlar ya da bizlere yanlış öğretiyorlar.

Çünkü aslında üç maymun deyiminde, kötü görme, kötü söyleme, kötüyü duyma şeklinde olması gerekir.

Ancak bizler, kötüyü görme, kötü hakkında bir şey söylememe, kötüyü duymama şeklinde öğrendiğimizden, her şey başımıza gelmektedir.

Birileri birilerinin yanlışını görüyor, yanlış konuştuğunu biliyor, yanlışlarını görüyor; ama hiç oralı olmuyor.

“Neden acaba?” diye düşündüğünde; aklımıza birkaç şey gelmiyor değil.

Mesela, insanların birbirleriyle olan menfaat ilişkileri.

Mesela, insanların insanlarla olan hatır- gönül ilişkileri.

Mesela, insanların suya-sabuna, etliye-sütlüye, dokunamama korku ve endişeleri gibi daha birçok şey sayılabilir.

Günümüzün müzmin olan ve kronikleşen hastalığı olan bu saydığımız olanların/olayların kölesi haline gelmiş durumda bütün dünya.

Siyasi, sosyal, sportif, toplumsal, ailevi ve bütün beşeri sitemlerde sıkça kullanılmaktadır.

Sevdiğin partide yanlışlar yapılır, görmezsin, eleştiremezsin, hatalarını söylemezsin, söyleyemezsin.

Yaşadığınız çevrede, eşin, dostun, arkadaşın, komşun hatalar yapar, aramız bozulmasın diye görmezden gelirsin, görmezsiniz, duymazsınız, kulaklarınızı tıkarsınız.

Tuttuğun takımda ne entrikalar döner, görmezsin, söylemek hesabına gelmez, eleştirmez, eleştirene tahammül edemezsin.

Aile içerisinde kavga, dövüş, tartışmalar olur müdahale etmezsin, çözüm yolları aramaz, olan bitene kulaklarınızı tıkarsınız.

İşyerinde çok yanlışlar olur, olmadık fırıldaklar döner, görmezden gelir, görmez, duymaz, söylemezsin, aramız bozulmasın diye.

Toplumsal tüm beşeri sistemlerdeki bu hastalıklar, tüm insanların ortak hastalığıdır.

İnsanların içi ayrı, dışı ayrı olarak, birbirinden farklılık arz etmektedir.

Bunları görünce, yazmak/yazabilmek de ayrı bir sıkıntı tabi.

Zaman zaman, bazı sitemlerin ve sitayişlerin yazılmadığı doğrudur.

Bazı insanlar, her doğrunun her yerde yapılmayacağı ve söylenmeyeceği korkusuyla ve bilinciyle, her yanlışı/doğruyu söylemekten çekinmişlerdir.

Bazı durumların insanların kırmızıçizgisi olmasına rağmen, bir türlü kendini soyutlayamayarak, bu çarkın dişlileri arasında dolanıp durarak, sisteme ayak uydurmaktadır.

Galiba bu insanın en duygusal anı, en zayıf yönleri ve yumuşak karnıdır.

Yani bu zamanda, ya dilsiz şeytan olacaksın, ya karşı çıkıp olumsuz olan her şeye razı olacaksın, ya da pes ederek çarkın dişlilerine takılıp kalacaksın.

Buna ister cahillik deyin, ister fanatizm deyin, ister partizanca şartlı kabullenme deyin, ister psikolojik travma deyin, artık adına ne derseniz deyin, insanlara musallat olan ve vazgeçilemeyen bir hastalık olarak bizi avucuna aldığı bir durum olarak, her zaman sıcaklığını ve gerçekçiliğini korumaktadır.

Bunların varlığı, nefes almak kadar yakınında olduğundan, onları değiştirmek çok zor olduğundan, inşallah bizleri de değiştirmez diye dua etmekten başka çaremiz yok anlaşılan.

Belki olan biten bazı şeyleri (her şey) yazmak zor olsa da, inşallah onlardan olmamak adına çaba ve gayret sarf etmek gerekiyor.

Kerim BAYDAK

[email protected]