Yeşilçam filmlerinde sokakta gazete satan küçük erkek çocukları, bir yandan ellerinde gazeteyi sallarken bir yandan da koşarak bağırırlardı:

  • Yazıyor! Yazıyor! Yazıyor!

Tıpkı o filmler gibi siyah beyazdı benim rüyam da. Gazete de vardı, o erkek çocukları da. Hatta dolaştıkları caddeler bile aynıydı. Hayırlara vesile olsun dedik sardık, sarmaladık, bohçaladık. Mesajını da aklımızın bir köşesine yazdık.

-Yazıyor! Yazıyor! Yazıyor! Bütün bunları Özlen yazıyor!

Diye de sözü yazıma bağlıyorum.

Yeni bir sözcükle tanıştım biraz önce.

Entelekya( Felsefe): Aristoteles’ e göre, her varlığın, erişmeyi amaçladığı, maddeye biçim veren, olanağı gerçekliğe dönüştüren etkin ilke, varlıkta yetkinlik ve olgunluk durumu, bu duruma erişmiş gerçek varlık.

Nerede karşılaştık onu da belirteyim. Filiz Telek’in “Kadın Şifadır” adlı kitabında. Şöyle diyor alıntı:

“İçinde meşe ağacının formu ve bilgisini barındıran palamut gibi, DNA sarmalımızda ve hücre hafızamızda bazı kodlarla, bilgi ve niyetlerle doğduğumuza ve ruhun ete kemiğe büründüğü bu insan formunun henüz daha bir tohumken bile bir istikameti ve armağanı olduğuna inanıyorum. İnsan ruh ipliğini tutarak kader çizgisinde yaşam dansına devam ettiği sürece, zaman ve mekandan özgür olan ruh, bu gerçeklikte yolunu bulmaya çalışan ego bilincine, bu yaşamdaki istikameti ve armağanı doğrultusunda yaşamak üzere rehberlik ediyor. Buna entelekya da deniyor. Bir sistemin ya da organizmanın potansiyelini gerçekleştirmesini ve gelişimini mümkün kılan yaşamsal prensip. Doğal olarak bir varlığın entelekyası, kendi tekamülü kadar başkalarına ve kolektife nasıl dokunduğuyla da alakalı. Büyük, karmaşık ve gizemli bir yap-bozun parçalarıyız ve hayat dediğimiz bu hatırlama yolculuğunda sağa sola bırakılmış ekmek kırıntılarını- işaretler, ruh imgeleri, semboller, karşılaşmalar, zorluklar- fark ederek, takip ederek sürekli iz sürüyor gibiyiz.”

Yol önümüzde kolayca süzülsün.

Süzülsün bakalım kalem ne yöne götürüyor.

Bazı bilgiler sosyal medyada o kadar gündemde oluyor ki, içi boşalıyor. Ben kendi adıma şöyle bir yöntem geliştirmişim fark etmeden. Ya da fark ettim de yeni itiraf ediyorum, bundan emin değilim. O bilgilere belli bir süreden sonra anlam katmak adına benim içimde karşılığını bulan bir sözcük veya söz öbeği bulup kancayı oraya atıyorum. Oradan yürüyorum önce kendi üzerime. Bakalım bilgi bende ne kadar fikir oluşturmuş. Savunabiliyor mu kendini? Cesaret lazım değil mi?

Evet, yalnızca bugün için o cesarete sahibim. Yukarıdaki alıntıda ‘’sağa sola bırakılmış ekmek kırıntıları” söz öbeği beni çok etkiledi. Bana göre; gönderme yaptığı ‘  Hansel ve Gretal“ öyküsü ve ben o öyküyü kaç defa okuduğumu yaşım itibariyle anımsayamayacağım ama yazılarımda çok sık dile getirdiğimi gayet net hatırlıyorum. Bakın yine getiriyorum.

Alman öyküsü olmasından mı girsem işe yoksa kardeş kavgalarından mı derken aklım iyice karıştı. Siz anladınız ama değil mi? Ben çoğu zaman yaptığım gibi psikolojiden gireceğim konuya. Kardeş kardeşin ne olduğunu ne öldüğünü istermiş derler ya, katılıyorum. Benim de benden küçük iki erkek kardeşim var. Allah sıhhatli uzun ömürler versin. Her ikisiyle de farklı ilişkilerim oldu ve olmaya devam ediyor. Dengeli ve uyumlu ilişkiler yürütmeye niyetliyim. Bir ara birisiyle üst üste yaşadığımız olaylar nedeniyle gerilim yaşadık. O beni o kadar etkilemiş ki beslenme şeklimi düzenlemem adına aldığım gümüş akrep kolyeyi boynuma takarken onun da burcu akrep olduğundan bu konuda da iyi dileklerimi dillendirdim Yüksek Gücüme.

Bir gün bir aradayken diğer kardeşimin dikkatini çekti bu kolye. Biraz sitemli, hemen altını çizdi diğerinin burcu oluşunun. O da ordaydı. Bir şey söyleyemedim. Aslında her ikisiyle de ilişkim şükürler olsun iyi. Daha iyi olması için her şeyin konuşulması gerekir mi? Sanmıyorum. Tabii, yine yalnızca bugün için.

Fakat ben kafamın içinde konuşmaya devam ediyorum ne yazık ki. Sağa sola serpilen ekmek kırıntıları var ya, o kırıntıların hangisi bana ait, hangileri benim yolumu gösteriyor seçmekte zorlanıyorum. Son zamanlarda göründüğüm doktorların altını çizdiği gibi   ’yaş haddinden‘ dava düşmüştür deyip işe yaramayan dosyaları kapatmak lazım bir bir.