...  Mevlâna Celâleddin-i Rûmi, “Bir koruk, kırk yıl kaya gölgesinde kalsa; Güneşi gör­medikçe üzüm olmaz!.” buyurmuştur...         .

Mümin, ihtiyarlara hürmet ve küçüklere şefkat gösterecektir. İhtiyar; büyük, yaşlı, olgun olduğundan; genç Müslüman O’na hürmet etmek mecburiyetindedir.

Ancak ihtiyar, “büyük ve olgun ” anlamının özelliklerini taşımalıdır. Bir ihtiyar, olgun değil de cahil ve ahlâksız ise, O’na hürmet edilmez. Çünkü hürmet büyüğe, olgunadır.

Güzel ahlâklı ve inançlı kişi olgundur. Ahlâksız ve inanç­sız insan, hangi yaşta olursa olsun, insan bile sayılmaz. Aslın­da saygı, sevgi “insana“dır. İnsan da, insanlığını bilen, idrâk eden ve insanca hareket edendir. İnsan olmayana, insanlıkdışı davranışlarda bulunana hürmet ve sevgi; terbiyeli, güzel ahlâk­lı “gerçek insanlara” saygısızlık olur! Mevlâna Celâleddin-i Rûmi,

      “Bir koruk, kırk yıl kaya gölgesinde kalsa; Güneşi gör­medikçe üzüm olmaz!.” buyurmuştur.

        Bir insanın da saçı sakalı ağarsa, beli de bükülse.cahil kaldıkça; güzel ahlâklı olmadıkça, ihtiyar (büyük) sayılmaz. Böyle bir ihtiyara, âciz duruma düştüğünden olsa olsa acınır. Ama acıma başka şey, saygı başka şeydir.

        Mümin(Yolcu), kendinden küçüklere şefkat etmeli, sevme­lidir.

Çocuklar büyüklerden sevgi ve şefkat gördükçe, Onlara saygıları artar. Bağlanır. Sevgi ve şefkat görmediğinde, kopar. Kopma, toplumu sarsar. Başka sorunlar ortaya çıkar.

        Büyükten kopma, sapmalara sebep olurKüçük, büyük­ten nefret etmeye ve kopmaya başlarsa; artık o büyüklerin söylediği bütün gerçekleri, güzellikleri inkâra kalkışır. Dire­nir!Yabancı ideolojilerin etkisine girer. Kendi büyüklerini ve O büyüklerle gelen tarihini toptan inkâra kalkışır. Bu da çok kötü bir durumdur. İşte materyalistlerin yapmak istediği de budur. Onlar buna, “alt yapı değişimi” der. Meteryalist sosyalistlerin gayesi; her toplumun tarih şuurunu ve tarihi kültürünü değiştirmektir.

Bu konuda bir kere muvaffak olurlarsa gerisi kolaydır Onlar için. Genci büyüğünden yani tarihinden, mazisinden ko­parmaya çalışmak, “kültür ihtilali” yapmaktır. Bu başarılınca, silahlı direniş başlar. Ve kısa sürede başarıya ulaşır. İhtilal­ci materyalist sosyalistler için zor olan, silahlı direnme değil­dir. Onlar için zor olan, kültür ihtilalidir.

      İşte bu gerçekleri bilerek, Tanrı’ya inançlı kişiler hura­felerden arınmış şekilde, Dinini, tarihini, Öğrenmeli ve gençlere öğretmelidir. Gençleri, çocukları sevmeli, Onları büyüklerine (tarihine) saygı ile bağlamalıdır.

      Sadece öğretmek yetmiyor. Gençlerin saygısını da kazan­mak lazım. Gençler, büyüklerinden nefret etmemelidir. Tarihi gerçeklerimizi sevgi ve şefkatle çocuklarımıza öğretmeliyiz.

Gençlerin sorunlarına eğileceğiz.Ufak tefek kusurlarını görmezlikten gelerek, Onlara anlayış göstermeliyiz. Çünkü biz de o yaş dönemlerinden geçtik.Biz de büyüklerimizden o za­manlar şefkat, anlayış ve af beklerdik. Umduğumuzu bulama­yınca da tepki gösterirdik. Bu ve buna benzer gerçekleri bile­rek hareket etmeliyiz. İhtiyarlara saygı; küçüklere, gençlere sevgi ve şefkat göstermeliyiz.

Bunları yapmaz da herkes, kendi kişisel işleriyle uğraşır, insandan çok mala mülke değer verilir, onların elimizden çık­maması için gerekli tedbirleri almakla uğraşmazsak; bugün ol­masa da başka bir gün acı gerçekle karşılaşırız!..

Bunları yazıyoruz ama şunu da biliyorum ki; Genelde zenginlerin böyle gayeleri kalmamış. Bizim de düşündüğümüz gibi, toplumun genel kanısına göre; Onlar, kişisel “mutlu ya­şantılarını” devam ettirmenin düşünce ve çabası içindedirler. O, ya adam satın alma peşinde, ya da tehlikeli bir durumda Yurt dışına parasını ve ailesini kaçırabilme planında..

        Yazık! Yazık!.. Üç günlük yalancı dünya için yalnız, kör olası kendi nefsini düşünene!.. Toplumun genel mutluluğunu düşünmeyen, gerekli fedakârlıkta bulunmayan böy­le zenginlere Müslüman denir mi?..

 

Bu durumda olanlar için sözü, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’e bırakalım;

        -“Ya Muhammed! Mekke’de olduğu gibi, her kasabanın (Yerleşim merkezinin) ekâbiri (ileri gelen kuvvetlileri, zenginleri) O yörenin mücrimleri, yani en ağır günahkarlarıdır». (En’am-123)

        Daha bizim söyleyeceğimiz kaldı mı?..