Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, sürekli değişen hayat şartlarıyla birlikte, bir takım olumsuzluklar da beraberinde gelmektedir.

Yoğun iş temposu, çeşitli duygusal yoğunluğun en üst seviyeye çıktığı iş sıkıntı ve stresi, insanın psikolojik sorunlarıyla uğraştırır duruma getirmektedir. Daha çok arzu ve istekleri karşılama pahasına, âdeta insanın baş belâsı olan doyumsuzluk dürtüsü, ekonomik bunalımlara ve ruhî çöküntüye sebep olmaktadır.

İşyerlerinde arkadaşlarıyla olan problemler, amirleriyle olan sürtüşmeler, psikolojik etkenlerin ortaya çıkmasına, aile ve çocuklarla olan menfi münasebetler neticesinde, bunalıma girmektedir insanlar.

Bir taraftan sürekli çalışmak zorunda kalan fertler, tamamen kendini soyutlayamadığı için, deşarj olacağı bir ortama giremediğinden, çok agresifleşmekte ve dolayısıyla depresyona girmektedirler.

Harcıâleme has olan ve para kazanmak uğruna, çeşitli rahatsızlıklara müptela olan insanlar, hem kırıcı/kırılgan oluyor hem de biyolojik olarak kendisine zarar vermektedir. Telâfisi güç olan sıkıntılarla boğuşmak zorunda kalan, özellikle çalışan kesim, bir süre sonra kazandıklarını da sağlığına kavuşmak uğruna ilaçlardan medet umarak harcamaktadır.

Bu yaşamın her devresinde geçerlidir. Kimi konuştursanız, muhakkak bir şeylerden şikâyetçi olacaktır.

Kimi işyerinden, amirinden, kimi işsizliğinden, kimi arkadaşlarından, kimi eşinden, çocuklarından, kimi akrabalarından… Velhasıl, halinden memnun olanı bulamazsınız. Dağda çobanlık yapan birine de sorsanız, o bile memnun olmadığı bir takım olumsuzluklar sunacaktır sizlere. Kaynanalarından ve gelinlerinden memnun olmayanları söylemiyorum!

Kim bilir! Belki de yaşamın kendisine has bir gizidir bu olanlar, kim bilir!

Öyle bir yaşam ki, kişilerin içinde bulunduğu durumunu düzeltmek adına; yine zihninden geçen duygu ve düşüncelerden geçtiğini, sorun kendin de ise, muhakkak çözüm de yine kendisindedir. Ancak, belirli bir düzen içerisinde profesyonel yardım almakla aranılan çözümleri bulmada daha da faydalı olacaktır.

Aslında, insanın yaradılışı gereği memnun etmek zordur. Bu memnuniyetsizlik neticesinde, yine kendisi zarar görmektedir. Bu zarar, çoğu kez çevresini de huzursuz etmektedir.

Yaşamak zor velhasıl!

Merak ediyorum ve bazen düşünüyorum da; acaba yaşamak mı zor, yoksa yaşamamak mı?

İnsan yaşamını, sevdiklerinin hayatını zindana çevirip zehir etmemek için, biraz daha gayret ve çaba göstererek, duygu ve düşüncelerine sahiplik ederek, var olmanın gereği olan prensipleri yaşamına uygulayarak, mutlu ve huzurlu olmanın yollarını aramalıdır.

Sürekli değişen hayat şartlarına uyum sağlamaya çalışarak, hayatını idame etme yoluna gitmelidir.

Çünkü hayat kısa, çift taraflı keskin bıçak sırtı…

Belki de tamamlanması en zor olan görev hayattır.

Onun için, hiç bir şey sağlık ve huzurdan kıymetli değildir.

Hayatı olağan seyri içerisinde, mevcut kural ve kaidelerle, yaşamın tadına ve hazzına varmak gerekir. Edebi ve etik bir hayat felsefesiyle mutlu olmanın ve mutlu etmenin yollarını arayıp bulmalıdır. Yeter ki bu konuda bir çaba ve gayret olsun. Hâkim-i Mutlak’a tevekkül edince, elbet devamı gelecektir. Hangi gecenin sonunda gün doğmamıştır ki?

Çünkü sahibi olduğu sorunlara, yine sahibi olduğu akıl melekesiyle, kişi kendisi çözüm bulacaktır.

Ne dersiniz?

Kerim BAYDAK

[email protected]