Ankara, doğduğum şehir olmamakla birlikte, uzun yıllarımın geçtiği ve doyduğum Kent’tir. Ortaokul ve lise eğitimimi, Hasanoğlan Öğretmen Lisesi’nde aldım. Çok yönlü yetiştik, yetiştirdiler. İlkokuldan sonra, on bir yaşında; devletimiz her türlü ihtiyacımızı karşılayarak okuttu. Minnettarım devletime, hocalarıma, arkadaşlarıma ve misafirperver Hasanoğlan’a/Hasanoğlan’lılara! Ne kadar hizmet etsek azdır.
Görev nedeniyle Ankara dışında uzun yıllar ikamet ettiysem de ülkeye hizmet ve ziyaret amacıyla ihmal etmeden sık sık gelmeye devam ettim. 7 Ocak 2009 tarihinden itibaren ilk göz ağrıma, Ankara’ya geri döndüm. Resmi görev ve sivil toplum kuruluşu alanındaki hizmetlerime devam ediyorum.
Ülkemizin tamamı güzelliklerle dolu ve çok kıymetlidir. Lakin doğduğumuz, büyüdüğümüz ve ekmek yediğimiz kentlere vefalı özel bir bağ ve bağlılık vardır! Resmi ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla yaptığımız hizmetlerin yanı sıra yörede yaşayan insanları daha iyi tanımak çok önemlidir. Bunu için; halk ile iç içe yaşamak, gelenek-göreneklerini öğrenmek, coğrafi güzelliklerini, tarihi değerlerini, sorun ve sıkıntılarını gezip görmek ve olabildiğince de katkı yapmak gerekir.
Öğretmen arkadaşlarımızın çok iyi bildiği ve yaptığı bir çalışma vardı; “çevre incelemesi”. Öğretmenler, atandıkları yer ile ilgili detaylı bir çevre incelemesi raporu hazırlayıp dosyalarına koyarlardı. Devam ediyor mu bilmiyorum. Uzun süre öğretmen olarak görev yapmanın vermiş olduğu güzel alışkanlığın da etkisi ile Ankara merkez başta olmak üzere, tüm ilçeleri fırsat buldukça geziyorum. Gördüğüm güzellikleri öncelikli olmak üzere ve eksik ya da yanlışlıkları da yapıcı, eleştirel ve çözüm üretilmesi için objektif olarak aktarıyorum. Bu yazıları, “gezi-gözlem denemeleri” olarak siz çok kıymetli okuyucularla da buluşturmak, paylaşmanın hazzını veriyor.
Günü birlik gezilerimden olan Ankara’nın Güdül ve Çamlıdere ilçelerini anlatmaya çalışacağım. Kısa bir ön bilgilendirici hazırlıktan sonra yaklaşık 50 km yolumuz olduğunu öğrenerek Ankara’dan Güdül’e hareket ettik. Ankara’nın Ayaş ilçesini geçtikten sonra, gidişli-dönüşlü düşük kalitedeki yoldan giderek Güdül’e vardık. Tarihi Ankara evlerinin hâkim olduğu; küçük, kısmen bahçeli ve yeşillikler içerisinde denebilecek şirin bir yer. Güdül ve ülkemiz için hazine değerinde olup Güdül’e yaklaşık 5-6 km mesafede yer alan, Bizans Döneminden kalma mağaralar, bütün ihtişamı ile ve bin yıllara meydan okurcasına bizi karşılıyor. Yeşillikler içerisinde bir vadi, Kirmir Çayı kenarında, İn-Önü mevkiinde, tepelere oyulmuş 3 katlı mağaralar, tarihte yoğun bir yaşam alanı olduğunu gösteriyor! Bakımsız bir yürüyüş yolu ile gezmek yorucu olsa da görmeye değer bir güzellik ve değer. Benzer mağaraları Adıyaman ili, Fırat Nehri kenarında yer alan “Kızılin Mağaraları” adı verilen yerde görmüştüm. Dönem olarak birbirlerine çok yakın olduklarını tahmin ediyorum. Bakımsızlık ve tanıtımsızlık konusunda ne yazık ki birbirlerinden pek farkları bulunmuyor. Belki de tarih hazinelerinin üzerinde yaşadığımızdan kıymetini bilemiyoruz! Ancak, muhteşem ve kesinlikle görülmeye değer yerler.
Ankara yollarında sıklıkla ve memnuniyetle, alın teri, emek ve sevgi ile yetiştirdikleri meyve ve sebzelerini satan; kadınlı, erkekli güzel insanları görüyor ve rastgele birinin önünde duruyoruz. Onlarla sohbet etmek ve ürün satın almak benim için doyumsuz bir keyiftir. Alış veriş yapın veya yapmayın mutlaka ikramda bulunurlar. Hem sohbet ediyor hem de taze sebze ve meyveleri alıp yolumuza devam ediyoruz.
Yeşilöz Köyüne geldiğimizde, Sorgun Yaylası ve Gölet’i yazan küçük tabela yönüne gidiyoruz. Buraya yol denemez! Asfalt olmayan, stabilize ve tozlu yoldan tırmanarak 21 km gittik. Bitki örtüsü, daha çok karaçalılardan oluşan, kısa, bodur ağaçları ve yer yer meşe ağaçlarından oluşuyor. Tepeyi aştıktan sonra mis gibi çam ormanı ciğerlerimize ve gözlerimize iyi geliyor. Sorgun Köyü’nden sonra eski ve yeni tip yayla evlerinin güzelliklerini seyrederek devam ediyoruz. Yol güzergâhında yemek ve diğer ihtiyaçlar için sadece bir tane küçük barakadan oluşma tesis görebildik. Dinlenmek için duruyoruz. Gezdiğim birçok yerde olduğu gibi hayranlıkla motosikletli grubu görüyorum. Açık havada ortaya konmuş, odun ateşinden kaynayan büyük çay semaverini görünce mutlu oluyoruz. Çay içmek yorgunluğumuzu alıyor. Tesisin sahibi olan kadın, çay parası almak istemiyor ancak, dağ başında böylesi hizmetin bedelini ödeyip, teşekkür ediyoruz. Kaliteli tesis eksikliği yeterince giden olmadığındandır ya da doğayı bozan beton tesislerin olmaması, belki de daha iyi olmuştur diye düşünüyoruz!
Sorgun Tabiat Parkı ve Gölet’i orman içerisinde güzel bir yer. Yaz aylarında tertemiz dağ havası, oksijen kaynağı olan çam ağaçları ve suyun hayat veren güzelliği, gidip görmek için değer özelliklerdendir. Geldiğimiz yoldan dönmek istemiyoruz. Telefon ve özellikle internet kesintisi yaşandığından dolayı, yol tarifleri ile yolumuza asfalt ve bakımlı yoldan devam ediyoruz.
Yol güzergâhında, Kızılcahamam İlçesine bağlı Kurumcu Köyü ve Gölet’indeki manzara için küçük bir mola ile bu köylü, Şeref abimizin kulaklarını çınlatıyoruz. Kızılcahamam Çeltikçi Köyünden geçerek Ankara’ya bağlı Çamlıdere İlçesine geçiyoruz. İlçeye girerken yol kenarında Dünya’nın ilk çevre dostu olduğu yazılı tabletten “Cibilli Dede” ve geyik heykelleri ile karşılaşıyoruz. Yol kenarında, sağlı sollu sanatçı eli değmiş, ağaçtan yapma; eşek, inek, keçi gibi figürleri keyifle inceliyoruz. Bu durum, benim gibi Çamlıdere’ye ilk kez gidenler için geç kalmışlığın hayıflanmasına yol açıyor.
İlçe merkezinin girişinde, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nce güzel bir mimari ile yapılmış, Anadolu Erenlerinden Şeyh Ali Semerkandi (1320-1457) Külliyesi gelenleri karşılıyor. Görkemli ve ferahlatıcı bir havası var. İçerisi cıvıl cıvıl insan kaynıyor. Anadolu’nun hemen her yerinden gelenlere rastlamak mümkün. Giriş kapısında, Şeyh Ali Semerkandi’ ye ait “NİYET HAYIR, AKİBET HAYIR” yazısı, huzur veriyor. Külliye’ de Alış veriş merkezleri, lokantalar, öğrenci yurtları, geniş bir mezarlık, yanı başında piknik ve çocuk oyun alanları ile Şeyh Ali Semerkandi Türbesi bulunuyor. Türbenin hemen arkasında 1416 yılında dikilmiş ve altında ders yapıldığı söylenen “saplı meşe” olarak bilinen anıt ağaç, ayrıca görülmeye değer yerlerdendir.
Şeyh Ali Semerkandi Türbesinin girişine konulan kitabede şu bilgilere yer veriliyor: “Ali Semerkandi, proaktif bir ilim insanı olarak, Moğol istilası sonrasında Anadolu’da başlayan yeni medeniyetin beyin yapıcılarından olarak kabul edilir. Tasavvuf hareketinin bilgi, ahlak ve aksiyon bütünlüğü içinde temsiline tanık olunan Ali Semerkandi’nin iman, takva, salih amel, bütünlüğüne vurgu yapan en önemli eseri Buhru’l-Ulum’a göre toplumsal değişme sadece söz ve iyi dileklerle gerçekleşmez. Bu bir hedeftir ve hedefe giden yolda cehd (azim, gayret) ve fedakârlık gerekir.”
Ali Semerkandi’nin insan ve toplumsal yaşama dair çok sayıda etkileyici ve ders niteliğinde sözleri olmakla birlikte birkaç tanesini paylaşmak istiyorum.
“Yeryüzü ve gökler adalet sayesinde ayakta durur.”
“Düşünmek en güzel ibadettir.”
“Dünya sevgisini içinden çıkar ve özgürleş.”
"Barış yurduna (cennete) çağrı, belli bir kesime değil bütün insanlığadır”
“Dünya cam eşya gibidir, hemen kırılır. Yolcunun azığı gibidir, hemen tükenir.”
İlçe merkezini gezerken hemen tüm evlerin tarihi Anakara evlerinden oluştuğu dikkatimizi çekiyor. Kamu ve ticari binalar ile tabelalar muhteşem bir ahenk oluşturuyor. Göz zevkini bozmamak için büyük gayret ve emek sarf edilmiş. Çamlıdere Belediyesi’nce yapılan ve ücretsiz olarak ziyarete sunulan, “Terazi Müzesi”, “Tarım Aletleri Müzesi” ve “Doğa Hayvanları Müzesi” görülmeye değer yerler. Buraları gezerken adeta bilim ve icat tarihinde bir yolculuğa çıkarıyor. Gün bitiyor ve dönerken İstanbul-Ankara ücretli ve konforlu oto yolundan dönüyoruz. Yolculukta, Güdül’den Sorgun Tabiat Parkı ve Gölet’ine giderken adeta çektiğimiz zahmetin acısını çıkarıyoruz!
İsmail AKGÜN
Gezi Notları 2-Deneme
MEYAD Genel Başkanı, Eğitimci, Yazar, Mobbing Bilirkişisi