Başkalarıyla paylaşılan sadece deneyimdir; yaşamın gizemlerinin son ve mutlak cevapları değil.Bu cümleyi bağıra bağıra duyurmak istiyorum kulaklarıma. Hatta bir levhaya yazıp boynuma asmak bile aklımdan geçmedi değil.

Komik bir görüntü canlandı gözümde. İletişimle ilgili bir kitapta çözüm olarak böyle bir şey okumuştum. Çok gergin olduğunuzda çevrenizdekileri bununla ilgili bilgilendirmek ya da uyarmak adına önerilen uygulamaydı boynuna bir levha asmak. İlginç değil mi?

Sabah yürüyüşlerimi kısa bir süre önce akşamüstüne aldım. Koşullar zorladığı gibi şu tekdüze yaşantımda bir değişiklik isteği de rol oynadı bunda. Bu akşam üzeri de yürüyüşe çıktım. Kısa süre sonra sokak lambalarının yandığını fark ettim. Hareketliydi ortalık biraz tenhadan ulaştım yürüyüş parkuruna. Yürüyüşüm bitmek üzereydi parkurun sonunda durup gökyüzüne bakma isteği duydum birden. Daha doğrusu gökyüzüyle bu kadar haşır neşir olanlar ne buluyor bu enginlikte diye bir merak uyandı içimde.

Kafamı kaldırdım gökyüzü kıpırtısız bir denizi andırdı bana. İyi hissettim. Dikkatli bakınca oldukça yüksekte dört tane kuş gördüm. İkisi koyu diğer ikisi ise açık renkliydi. Resmen oyun oynuyorlardı gökyüzünde. Güvercin mi, değil mi? Fakat etraf blok blok apartman diye başlayan sorgulamam güvercinlerin o kadar yükseğe çıkamayacağına dair  kardeşimden duyduğum, belki de benim uydurduğum yarım yamalak bilgilerle devam etti ve  kafam bulandı. Başımı indirdiğimde yanı başımda biten genç kadınla göz göze geldik. Hemen soruyu yapıştırdım:

-Gökyüzünde uçuşanlar güvercin mi?

Kadın uzun uzun baktı, hatta yanıt alamayacağımı düşünüp yürümeye hazırlanırken o da bir soru sordu:

-Hava kapalı değil mi? Yağmur havası sanki.

O kadar tanıdık ve samimi geldi ki bu sohbet bana .Sesimi çıkarmadım , yürüdüm.

 Bu tür diyalog kopukluklarını annemle de yaşadığımız için  empati kurmam kolay oldu. Hani bizim zamanımızda bir banka reklamı vardı, diyalog şöyle geçiyordu:

-Akbank’a mı gidiyorsunuz efendim?

-Hayır, Akbank’ a gidiyorum efendim.

Gibi gibi...Önemli olan samimiyet. Örneğin annem kulaklarının duymayışını rahmetli babaannesinin yaklaşımıyla savunuyor ve sanırım bu ona iyi geliyor. Babaannesi yaşlı olduğu ve dolayısıyla her şeyi duyup günaha girmediği için teselli buluyormuş. Olabilir.

Fakat birkaç adımdan sonra karşıdan gelen üç kadından ortada olan ve içlerinde en yaşlısı kadın bas bas bağırarak “ Hak verilmez alınır. ” deyince benim nevrim döndü.Evet, tamam yabancı ve yapmacık hissettirmeyenler bizden de , dünya sadece benzerliklerden oluşmuyor ki.Zıtlıklarıyla bütün her şey. Sınırlar ne zaman ihlal edilir? Kim kime göre haklıdır?

Diye bir sürü soru üşüşmüşken zihnime , dur dedim işin cılkını çıkarma hemen.Evet, gerginsin ve kendini rahatlatmanın yollarını arıyorsun. Bu kadar.En başta kendine samimi ol dedim ve noktayı koydum.