Yolcunun biri ormandan geçerken bir oduncuya rastlamış. Ormandan topladığı odunları eşeğine yüklüyormuş.

Oduncuya yaklaşınca “Selamün aleyküm, kolay gelsin hemşerim” demiş.

Oduncu da “Ve aleyküm selam, sağ ol” diye karşılık vermiş.

Yolculuğun verdiği yorgunlukla oduncuya sormuş:

Bu odunları şehirde kaça satacaksan o parayı ben sana vereyim. Sende odunlar yerine beni şehre götür.

Ya benim odunlarım ne olacak?

Aynı parayı ben sana vereceğim.”

Nasıl yani?”               

Bak şimdi, sen bu odunları götürüp sattığında kaç para kazanacaksın?

20 lira

Tamam işte ben sana 20 lira vereyim, beni götür. Uzun zamandır yürüyorum, çok yoruldum.

İyi de ya benim odunlarım ne olacak?

Kardeş aynı parayı vereceğim ya!

Olsun, ama ya benim odunlarım?

Senin için bir şey değişmeyecek ki. Odunların burada bekleyecek. Hem geldiğinde yeniden odun toplama zahmetinden de kurtulmuş olacaksın.

Hımm, tamam anladım da ama ya benim odunlarım?

**

Kafasını bir şeye kilitleyen, bildiğinden ve dediğinden başkasına aklı basmayanlar için söylenmiş bu fıkrayı hepiniz bilirsiniz.

Böylelerinin dünyasında başka bir şeye yer yoktur. Varsa yoksa bütün dikkat ve yoğunluğunu verdiği “odunlarıdır.”

Bu yüzden odundan başka her türlü teklife kapalıdır.

Gelişime, yeniliğe ve değişime kapalı bütün zihniyetler de böyledir.

Ya benim odunum” diyenler yüzünden toplumlar dışa kapalı kalmış ve bu nedenle gelişim ve değişim gösterememişlerdir. Çünkü bunlar bildiklerinden şaşmadıkları gibi farklı her türlü seçeneğe de karşı olmuşlardır.

Aslında oduncuyu bir noktaya kadar mazur görebiliriz.

Orman ile ev arasında bütün hayatı geçmiş birisi için başka alternatifleri düşünmek, bunu kabullenmek zor gelebilir. Yıllardır süregelen alışkanlığını terk etmenin aç kalmak anlamına gelebileceğini düşünebilir.

Kendisinin ve çoluk çocuğunun rızkı bundan çıkmaktadır çünkü. Geçiminin odundan başka bir şeyle olabileceğini düşünememiştir, düşünmemiştir.

Ya kendisini modern, aydın, okumuş ve yetkin görenlere ne demeli?

Onca okumalarına, onca sıfatlara ve onca tecrübelere rağmen hâlâ “ya odunum ?” diyerek kendisinden, kendi zihniyet ve çevresinden başka her şeye kapalı olanlara ne demeli?

Eğer kasıt yoksa yani bilerek, bildiği halde bilmezlikten gelerek, işine geldiği için böyle davranmıyorlarsa bunların zihin haritalarında ciddi sıkıntılar var demektir.

Ama kasten ve bilerek böyle davranıyorlarsa, işte esas problem burada başlıyor demektir.

Çünkü böyleleri yüzünde toplumda hasutluk, fesatlık, düşmanlık ve huzursuzluk yaşanır.

Çünkü kendisinden başka doğru yoktur. Kendisinden başka çalışan ve hizmet eden olmaz, olamaz. Kendisinden başka her şey, herkes yanlıştır. Kahraman da kendisidir, en iyi bilen de, hizmet edip çalışan da.

Bu yüzden kendisinden başkaları söz konusu olduğunda “ya odunum?” derler.

Bu yüzden kendisinden başkalarının çalışma ve başarılarından söz edildiğinde “ya odunum?” derler.

Yanıldığı, yanlış anladığı anlatılmaya çalışılsa da “ya odunum?” derler.

Ve bu yüzden kendisinden başka kurtarıcı arandığında “ya odunum?” derler.

Aslında yaşken yaprağı, dalları, meyvesi, gölgesi ile kuruduktan veya kesildikten sonra da odun ve kereste olarak insanlara hizmet eden “odun” ile hiçbir işe yaramayan, varlığı ile yokluğu belli olmayan, olsa olsa güç ve para sayesinde var olan “odun” arasında fark olmalı.

Bunun için de insaf dairesi içerisinde sorgulayan, eleştiren ve duruş sergileyen insanlara ihtiyaç vardır.

Ne dersiniz?

NOT: Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada manipüle edilen bir olayı görünce yıllar önce yazdığım bu yazıyı hatırladım.