Küçük bir yürek idi benimkisi, tıpkı küçük bir kuşun kanatlanıp  uçmaya  çalışması ve etrafındaki baş döndüren dünyayı tanıması gibiydi, hemen hemen  her klasik  Yeşilçam  filmlerin çevrildiği, eşsiz boğaz manzaralı koca bir şehir koca bir metropol idi İstanbul, kimine göre taşı toprağı altın, kimine göre artist sevdalılarının çokça olduğu ve içerisinde bir  çok ünlüyü barındıran, Ayasofyayı, Sultanahmet Camisini, eşsiz Boğaz Manzarasını, Ortaköy’ ü Topkapı Sarayını, Anadolu ve Rumeli  Hisarını, eşsiz deniz manzarasını, kısacası evliyalar şehri  fakirin umudu, tarih kokan güzelim  İstanbul’ u kim görmek istemezdi ki…
 Umutla yollara düştüm uzunca bir yoldu ama belki de bitmesini hiç istemediğim bir yoldu, otobüsün camına yaslanıp buğulu küçük hayal  penceremde parmak uçlarımla şekiller yapa yapa ve  yarı uykulu vaziyette  Kahtalı Mıçı’ nın türküleri ve İbrahim Tatlıses’ in şarkıları ve Burhan Çaçan’ ın neden geldim İstanbula melodileri ile nihayet varmıştım koca İstanbul’ a…
Karşılanması muhtemel sürprizleri kim bilebilir ki; 
İlk durağım İstanbul’ un tarih kokan semti ve tarihe meydan okuyan Eminönü içerisinde varoş diye adlandırılan bütün doğuluların uğrak yeriydi Küçükpazar… kime sorsan  dertli, belli ki bir umudun belki bir hayalin peşinden sürüklenerek farklı diyarlardan güzelim memleketlerini bırakıp buralara kadar gelmişlerdi, eski ahşap evleri, seyyar satıcıları ve bol kepçe lokantaları az da olsa bizim doğu illeri gibiydi aslında, insanın gözü hemen memleketinden birilerini arar durur, kaldıkları yerler pislik içerisinde bir çoğu  karın tokluğuna güzelim memleketlerini, terk edip buralara kadar gelmişlerdi…
Kimi ezilmişliğin  sesi, acı çeken sınıfın çığlığıydı,  kapitalist  düzenin eseriydi her biri aslında,  çocukluklarında yapılan yaramazlık, hırçınlık ve ortalığı dağıtma, isyanın habercisi gibidir…Anne ve baba çocuğuna aba altında  gösterdiği  sopayı fark  etmez, sopa kafalarına inmeye başladığı zaman biyolojik atfetmelerle kendilerini kurtarmaya çalışırlar, bir de o kahreden başarılı yahut edepli onun bunun çocuğu  kıyaslamaları yok mu bitirir insanı aslında, kıyaslama şaşkınlığı bir çoğunu onun bunun çocuğu  seviyesine getirir, sonra sıra beni hiç dinlemiyora gelir, neden dinlesin ki “o” onun bunun çocuğu,   gerçekten,  “o” onu bunu dinlemeye daha hazır ve isteklidir… 
Hırsızlık yapan mı ararsın, kapkaç  ve madde bağımlıları mı v.s.  bunların hepsini bulmak mümkün, sistemin  farkında değillerdir…!!! Ama ezenleri hergün karşılarında görürler, küçüklüklerinde doktor olmayı ve topluma faydalı birer birey olmayı düşlemişlerdir  aslında,  birilerine küfür mü etmiş aman bir daha duymayayım çok ayıp!!! diyen ve kutsadığımız  bir anne ve babaları yok maalesef, buralarda temiz ve düzgün  kalabilen  de  var tabi, ama küçük bir azınlıktan ibaret maalesef…
Yüce Yaradan “Rabbim” kimseleri  o yerlere düşürmesin tabiki,  ama bir kerede başlarını kuma gömmeyi bir kenara  bırakıp  bunların toplumun gerçeği olduklarını, varoşları mı yoksa varoluşları mı  bu yerlere getiren sebepleri ve nedenleri irdelemelerini, yani empati kurmaları tek isteğim,  kaldı ki bu konuda Adalet kavramı bile çoktan değişti  “suçlu çocuk yok suça  sürüklenen çocuk var”  sevgilerimle…