Adıyaman Üniversitesinin yayın organı  Akademi Adıyaman Dergisinin Ağustos 2016 tarihli 5’nci sayısı ile ilgili değerlendirmelerimizi kapsayan 03.10.2016 tarihli yazımızda yer verdiğimiz Valimiz Abdullah Erin’in 15 Temmuz menfur darbe girişimi akşamında yaşadıklarını kendi ağzından anlattığı dergiden kısa pasajları aktarmaya devam ediyoruz. Ki bu anlatımların ülkemiz demokrasisi ve ilimizin tarihi ile kriz yönetimi derslerinde altın harflerle yer verilebileceğine inanıyorum:

“… Vali olarak yarbaydan binbaşı rütbesine kadar olan tüm rütbelilerin derhal kriz merkezimize intikal etmesi talimatını verdim. Yarbay rütbesini taşıyan bir kişi dışında herkes kriz merkezine geldi.  Bu yarbayın halen tutuklu olarak yargılanması devam ediyor.”

“Emniyet Müdürlüğünde rütbeli birkaç kişinin vali konağına giderek konağı korumakla görevli emniyet personeline, ‘sakın kimseye direnmeyin, zaten iş işten geçti, birazdan yönetime el koyan güçler gelecek, canlarınızı tehlikeye atmayın ve karşı koymayın, silahlarınızı teslim edin.’ diyerek yönlendirme ve telkinleri oldu. Bu rütbeliye de yarbay gibi uzaklaştırma, göz altı ve tutuklama ile sonuçlanan süreci derhal hayata geçirdik.”

“Bu gelişmeler yaşanırken yanımdakilerden bana ‘lojmanda bekleyen eşiniz ve çocuklarınızı ortalık duruluncaya, sakinleşinceye kadar daha güvenli ve emin bir yere alalım.’ gibi teklifler geldi. Ben ise bu teklifleri kabul etmeyerek ‘eğer ben eşimi ve çocuklarımı başka yere aldırırsam, ileride ne kendime ne de vatandaşa bunu anlatamam.’ diyerek teklifleri kabul etmedim. Teklifler sonrasında eşimi ve çocuklarımı aradım, onlara durumu kısaca anlatarak korkmamaları gerektiğini ve haklarını helal etmelerini söyledim.“ 

“O gece olaya vakıf olduğumuz ilk dakikalarda yani saat 22.00 sularında ilk verdiğimiz talimat, ‘gelen sözde darbeci güçlere tek bir çakı bile teslim edilmeyecek, gelebilecek müdahalelere karşı gerekirse silahla karşılık verilecek.’ talimatıydı.  Kalkışma daha henüz netleşmemişken aldığımız bu kararlar ve verdiğimiz bu talimatlar jandarma ve emniyet içerisindeki azınlık grubun tüm şevk ve beklentilerini kırdı.“

“Zaman zaman bireysel olarak özel konuşmalar da yaptım. Mesela ilk andan itibaren bizimle birlikte hareket eden ve tam bağılılık gösteren jandarma komutanımıza; ‘böyle bir kalkışmanın başarıya ulaşamayacağını, bunun imkansız olduğunu ve büyük engellerin bulunduğunu’ belirterek onu da rahatlatmaya çalıştım.”

“O gece aldığımız önemli kararlardan bir tanesi de Gaziantep ve Malatya’dan sözde darbe sonrası sözde sıkıyönetim kademesi veya komuta idarecilerini taşıyacak helikopterlerin pistlere inme durumuydu. Havaalanı, jandarma komutanlığı ya da benzer pistlerden birine helikopter ile inmeleri söz konusu olunca çok net emirler verdim. Keskin nişancılar ve diğer unsurlar bu binalara kimseyi yaklaştırmayacak ve etkisiz hale getireceklerdi. Jandarma Komutanımız Albay bana; ‘indiklerinde hemen vuralım mı?’ dediğinde, ‘talimatım kesindir, indirmeyin, inmeye çalışırlarsa vurun.’ dedim.”

“Adıyaman ile ilgili tüm önlem, tedbir ve uygulamaları hayata geçirdikten sonra iki jandarma timimizi destek amaçlı, sıkıntının yoğunlukla yaşandığı Malatya’ya intikal ettirdik. Gece saat 03:00 ile 03:30 arası iki jandarma timimizi, orada zırhlı birliklerden oluşan karmaşaya müdahale etmesi için Malatya Valiliği emrine verdik. Bu şekilde Allah’a şükür hem kendi ilimizde kontrolu sağladık, hem de komşu ilimize destek birliği gönderen il konumundaydık, bunun için de Allah’a hamd ediyoruz.”

Anlatılanların tam metnini, üniversite internet sitesinde de okuyabilirsiniz.

Allah; bir daha 27 Mayıs’ları, 12 Eylül’leri, 15 Temmuz’ları ülkemize yaşatmasın.

Allah; Abdullah Erin gibi, Mahmut Demirtaş gibi, Halil İbrahim Daşöz gibi valilerimizi de Adıyaman’dan eksik etmesin!

Bu vesileyle bir önerimizi de ifade etmeden geçemiyeceğim: Devlet yönetiminde darbe, deprem, sel gibi olağanüstü durumlarda oluşan sorunları çözmek için hemen bir merkez kuruluyor ve Kriz Merkezi olarak adlandırılıyor. Oysa doğrusunun Kriz Çözüm Merkezi olması gerekmez mi?