VAKIF NEDİR

Kelime anlamı

Arapçadan Türkçeye geçmiş olan “vakıf” kelimesi “veqafe” وقف) (kökünden türemiştir. Sözlükte “durmak; durdurmak, alıkoymak, hareketsiz bırakmak” manalarına gelir. Ayrıca “tamamen verme, büsbütün verme” anlamını da içerir.

Terim Olarak (Istılâhî Anlamda) Vakıf

“Bir malın mâliki tarafından dinî, içtimaî (sosyal) ve hayrî bir gayeye ebediyen tahsisi” [1] anlamında asırlarca kullanılmış olan bir terimdir. Hukukî bir işlemle kurulan ve İslâm medeniyetinin önemli unsurlarından birini teşkil eden hayır müessesesini ifade eder.[2]

İktisadi Anlamda Vakıf

Kişisel çalışma ve gayretle elde edilen imkânların ve mal varlığının gönül rızasıyla paylaşılmasını öngören hukuki bir sistemdir.

Türk Medeni Kanununa Göre Vakıf

“Gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleri ile oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.” şeklinde tanımlanmıştır.

Kuranda Vakıf

Kura’an-ı Kerimde doğrudan vakıfla ilgili bir ayet olmamakla Allah yolunda harcamayı, fakirlere infak etmeyi, iyilik ve takvada yarışarak öne geçmeyi, yararlı işler yapmayıi öğütleyen birçok âyet bulunmaktadır.

“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça gerçek iyiliğe ulaşamazsınız.”[3]

“Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.”[4]

“Siz hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ın bakım ve onarımını, Allah’a ve âhiret gününe iman edip Allah yolunda cihad eden kimse(lerin amelleri) gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah katında eşit olmazlar. Allah, zâlim topluluğu doğru yola erdirmez.”[5]

Hadislerde ve Sahabe Hayatında Vakıf

Ebu Hureyre(RA) den rivayet edilen bir hadisi şerifte Allah Rasulu şöyle buyurmuştur: "İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat."[6]

Ayrıca Hz. Peygamber (SAS) Medine’deki bazı arazilerden başka Fedek ve Hayber hisselerinin bir kısmını da Müslümanların yararına sadaka haline getirmiştir. (Bugünkü anlamda vakfetmiştir.)[7]

Hz. Ömer, Hayber’de kendisine ganimet olarak verilen çok kıymetli arazisini Hz. Peygamberin, “Aslını alıkoy, gelirini sadaka olarak dağıt.” tavsiyesine uyup satılmamak, hibe edilmemek ve miras kalmamak şartıyla ihtiyaç sahiplerine dağıtmıştır.[8]

Hz. Osman Peygamberin tavsiyesi üzerine Medine’deki Rûme Kuyusu’nu satın alıp Müslümanlara tahsis etmiştir.[9]

Hâlid b. Velîd vefatından önce savaş aletlerini ve atlarını vakfetmiştir.[10]

Hz. Ali bir arazisini ve Yenbu‘da bir su kaynağını vakfetmiştir.[11]

Birçok sahâbî de mülklerini vakıf haline getirmiştir.[12]

Câbir b. Abdullah’ın, “Ben muhacir ve ensardan mal sahibi olup da vakıf yapmamış bir kimse bilmiyorum.” dediği rivayet edilir.[13]

Hacı Mehmet Günay, TDV İslam Ansiklopedisinde konuyla ilgili yazısında, İslâm tarihinin ilerleyen dönemlerinde Müslüman toplumlarda vakıf uygulamalarının giderek arttığını, erken devirlerden itibaren bu kurumların fıkıh literatüründe çeşitli yönleri ve türleriyle ele alındığını, kuruluş, işleyiş ve hükümleri etrafında ayrıntılı bir hukuk doktrini meydana geldiğini, gerek İslâm dünyasında gerekse Batı’da bu alanda yapılan araştırmalarla zengin bir literatür oluşturulduğunu belirtmektedir.[14]

İslam Hukukunda Vakfın Hukukiliği

İslâm hukukunda vakıf sözlü ve bir hukukî tasarruftan ibarettir. Vakıf malından kimlerin yararlanacağı belirlenmemiştir. İslam Hukukçuları vakıfları teknik olarak bir sözleşme saymamış, vakfın aksine tek taraflı hukuki bir işlem olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Yani bir vakfın kurulması için vakfedenin icabı yeterli sayılmış herhangi bir muhatabın kabulü şart koşulmamıştır. Hanefî, Mâlikî ve Hanbelîlere ve Şâfiîler’in bir kısmına göre vakıf tek taraflı hukukî bir işlemdir.

(Devam Edecek)

(Adıyaman Üniversitesi, Bilim Kültür Degisi, Akademi Adıyaman,  20. sayıda yayınlanan yazım,)

 

[1] Hacı Mehmet Günay TDV C 42 475-478

[2] Günay TDV C 42 475-478

[3] Âl-i İmrân 3/92

[4] Tevbe 9/18

[5] Tevbe 9/19

[6] Müslim, Vasiyyet 14. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâya 14; Tirmizi, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ 8

[7] Buhârî, “Veśâyâ”, 1; “Farżü’l-ħumus”, 1; Müslim, “Cihâd”, 51-55; Ebû Dâvûd, “Harâc”, 19

[8] Buhârî, “Veśâyâ”, 22, 28-29

[9] Tirmizî, “Menâķıb”, 18

[10]Buhârî, “Zekât”, 49

[11] Buhârî, “Zekât”, 49

[12]Günay TDV C 42 475-478 Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, VI, 160-161

[13] Günay TDV C 42 475-478

[14] Günay TDV C 42 475-478