(15 Şubat 1137-14 Şubat 1138) tarihi başlarında Aleks’in oğlu olup Perperojen (Porphyraogenete) tesmiye edilen Roma imparatoru (Jan Komnen), büyük bir şiddetle mühim bir şehir olan Anavarza (Anazarbe) üzerine yürüdü. Yaz mevsimi ve temmuz ayı idi. O, şehri otuz yedi gün muhasara altında tuttu ve surları mancınıklarla şiddetli bir surette dövdü. Çok müşkül bir vaziyete düşmüş olan halk, şehri Perperojen’e teslim etti. İmparator, Ermeni prensi Leon’u, oğulları ve karısı ile beraber ve Meryem Ana’nın tasvirini[1] beraberine alıp İstanbul’a götürdü. Ruben’in oğlu Kostantin’in oğlu olan büyük Ermeni prensi Leon orada öldü.[2]

İmparator sonra Bızah (Bizaa) kalesini de hücumla zaptetti.[3] Franklar onu aldatıp Şezar (Şeyzar)a ve oradan da Antakya’ya götürdüler. Bu sırada Melik Mahmud (Muhammed), Şublas kalesinin üzerine yürüdü, fakat yaptığı birçok hücumlara ve yağdırdığı oklara rağmen bir şey yapamadı. O, sonra Gulla[4] denilen dağların tepelerine doğru çekilip kendi memleketine gitti.

Biz de bizi muhasara ateşinden koruyup düşmanlarımızdan kurtarmış olan Cenabı Hak’a şükran okuduk.

Kış mevsimi bitmek üzere iken imparator, Müslümanlara ait olan Bızah’ın muhasarasıyla hâlâ meşguldü. Mukaddes Paskalya yortusundan sonra Keysun senyörü Baudoin de atlı ve piyade askerleriyle beraber oraya gitti. Bu suretle bu şehirde muhafız asker kalmadı. Bu vaziyette korkmuş olan halk, aileleriyle beraber şehri terk ettiler. Halk, kısmen Raban’a, (Araban) kısmen Behesni’ye ve kısmen de Rumkale’ye[5] gitti. Böylelikle Keysun boşalmış oldu. Orada şehrin muhafazası için bir kısım piyade askerle beraber yalnız birkaç reis ve şehrin Vahram adlı dükü kaldılar.

Aciz bir adam olan ben papaz Grigor, onlara şehrin muhafazasında uyanık kalmalarına, şehri gelip yakmamalarına dikkat etmelerine dair cesaret ve nasihat veriyordum. Maalesef bu tahminim vukua geldi. Çünkü Grek imparatoru geri gittiği sırada Davud’un oğlu Kara Aslan,[6] birçok askerle beraber Müslüman memleketinden çıkıp güya imparatorun önünden kaçıyor gibi yaparak Raban (Araban) şehrine geldi.

Keysun şehrinde bulunanlar, onun Melik Muhammed olduğunu zannedip büyük korku içine düştüler ve akşamleyin şehri terk ettiler. Ertesi sabah dağlardan geçen bazı Türkler, Keysun’dan kaçmış olan bir adamı tuttular ve ondan şehirde kimse bulunmadığını öğrendiler. Bunun üzerine otuz kişi gelip Keysun’a girdi, şehri ve kapıları ateşe verdi. Onlar büyük Ermeni prensi Goğ-Vasil’in yaptırmış olduğu muhteşem konak ile diğer büyük binaları temaşa ettikten sonra acilen oradan çekilip arkadaşlarının yanına gittiler. Ertesi gün şehirliler geri geldiler. Herkes kendi evine döndü.[7] (15 Şubat 1140 -14 Şubat 1141) tarihinde Şirimah milletinden Simon adlı bir asker, Urfa kontuna kin bağlamış olup Ayıntab’ı onun elinden aldı. O, bu şehri bir yıl elinde tuttuktan sonra onu, Antakya prensinin tavassutuyla konta iade etti.

 

[1] Anazarbe’deki Meryem Ana tasvirini, Kilikya prensi I. Toros, Mandale oğullarının kalesi olan Gentrosgavis’den almış ve Anazarbe’de kendisinin yaptırmış olduğu kiliseye yerleştirmişti. Bk. Vahram Rapun, Kilikya krallarının tek kafiyeli muhtasar tarihi (ED. DULAURIER).

[2] Ebû’l-farac, Papaz Grigor’un yazdığı bu tarihde (1136-37), imparatorun, Leon’a karşı hiddetlenip Tarsus, Adana ve Misis’i zapt ettikten sonra prensi, karısı ve oğullarıyla beraber esir edip İstanbul’a göndermiş olduğunu yazmıştır. (ED. DULAURIER)

[3] “ Nüveyri, imparatorun Bızaa’yı, 25 Receb 532 (8 Nisan 1138) tarihinde bazı şeraite bağlı olarak almış olduğunu yazmıştır. Aynı müverrihin ilâve ettiğine göre imparator Jan Komnen, Bızaa’yı şartnameye göre almış olduğu halde yaptığı yemini bozarak halkı kısmen kılıçtan geçirmiş, kısmen de esir etmiştir (ED. D ULAURIER).

[4] Gulla dağları, Antitoros silsilesinin bir kısmı olsa gerektir. Muhammed, Kapadokya’dan kendi memleketine döndüğü vakit bu dağlardan geçmiştir. Eğer “Gulla” adı Arapça “kulla” kelimesinden gelmişse bu dağlar, silsilenin en yüksek tepelerini teşkil etmektedir (ED. DULAURIER).

[5] Rumkale, Gaziantep'in Nizip ilçesi sınırları Kamışlı köyü içinde bulunan ve günümüzde Nizip-Birecik Barajı gölünün oluşmasıyla doğmuş bir yarımadada yer alan tarihi kale. (E. AYTEKİN)

[6] Mezopotamya’da, Hısnıkefa’nın (Hasankeyf) emîri olan Fahreddin Kara-Arslan. Bu, Rükned Devle Davud’un oğlu ve Artuk oğlu Sukman’ın torunu idi. (ED. DULAURIER).

[7] Ebû’l-farac’ın hikâyesine göre, imparator Jan, 1448 (Birinci Teşrin 1136-1137) tarihinde Tarsus, Adana ve Misis’i işgal ettikten ve Leon’u karısı ve çocukları ile beraber esir ettikten sonra Antakya’nın üzerine yürümüş, fakat bu şehri alamamıştır. Josselin onun yanına gelmiş ve bir anlaşma yapmıştır. Bu anlaşmaya göre imparator, Haleb’i ve diğer Suriye şehirlerini zapt edip Franklara verdiği takdirde Franklar da buna mukabil, Antakya’yı ona vereceklerdi. Jan Komnen’le Josselin, birlikte yürüyüp Bızah’ı muhasara ettiler ve Şeyzar’a hücum etmek için de bir müfreze gönderdiler. Bu zamanda, Konya Sultanı Mesud, Kilikya’ya girmiş olup Adana’yı muhasara ettikten sonra zapt eyledi ve bu şehrin piskoposu ile bütün halkıını zincire vurup esir olarak Malatya’ya götürdü. İmparator, bunu haber alınca muhasara aletlerini yaktı, Kilikya’ya döndü ve Sultan Mesud’la sulh akd edip İstanbul’a gitti (ED. DULAURIER)