Aynı zamanda şehirler, tarihi mekânları ve eserleri ile bilinir tanınırlar…

Ve bu yerler geçmişle bugün arasında köprü olup kültürel ve tarihi hafızayı geleceğe taşırlar.

Geçmişinde medeniyetlere ev sahipliği yapmış, geçiş noktası olmuş bütün yerleşim yerleri topraklarında bu medeniyetlerin izini taşıyan eserleri barındırırlar…

Kimi sahip çıkar, bakar, onarır, yaşatır ve değerlendirir. Kimi de önemsemez ihmal eder, hatta bir müddet sonra da imha eder… Bazen bilerek, bazen de bilgisizlik ve ilgisizliğinden…

Kendisine sahip çıkılan her eser, bulunduğu memlekete birçok yönden katma değer katar.

Sahip çıkmanın, kıymet bilip değerlendirmenin faydalarını uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Bunu gerçekleştiren şehirlerin insanlarına ve gelişmelerine bakıldığında bu rahatlıkla anlaşılır.

İhmal edilen, mahzun bırakılan, kaderine ve insanların insafına terk edilen eserlerin o memlekete neler kaybettirdiğini ise çoğu kimse bilmez, farkına varmaz. Özellikle de “böyle gelmiş böyle gider” anlayışının hâkim olduğu yerler için bu geçerlidir.

Buradan gelelim şehrimize…

Şimdilik birkaç cümle sadece…

Adıyaman da birçok medeniyete sahiplik etmiş kadim bir şehirdir. Dolaysıyla çeşitli devirlerden kalan tarihi yapı ve mekânlara sahiptir.

Ancak, bunların birçoğunu koruyup kollamakta, sahip çıkmakta sınıfta kalmış, imtihanını verememiş bir halde denebilir.

Nemrut Dağı tarafına giden ziyaretçilerin (ya da turistlerin) şehre girmediğinden şikâyet edilir, haklılar da. Çünkü şehirde ziyaretçileri karşılayacak, ilgilerini çekecek yer/ler de yok sayılır.

Olması muhtemel yerlerin çoğu da şu anda ya yok ya da yok olmak üzereler…

Şehrine karşı böylesi ilgisiz ve duyarsız, böylesi ihmalkâr olan başka yer var mı bilmiyorum. Bu böyle gitmez, gitmemeli diye düşünüyorum.

Geçen gün bilvesile 230 yıllık olduğu söylenen bir eve görürdüler. Gerçekten tarihi bir yapı, kendisine sahip çıkacak, değerlendirecek ilgilileri bekliyor. Bu sahipsizliğini gördükçe insanın içi acıyor doğrusu ve geçen her güne yazık oluyor.

Sanırım iki yıldan fazla oldu, birkaç camimizin minarelerinin tepesi yıkılmıştı. Bunlardan biri de Çarşı Camii minaresi, tarihi bir minare. Bir yıl önce gündeme getirdik ama ses çıkmamıştı. Üzerinden tam bir yıldan fazla zaman geçti ama hala en ufak bir ses yok. Hadi diyelim Vakıflar Bölge Müdürlüğü unuttu ya da ilgilenmiyor, ya bizimkiler? Hani şu memleket sevdalıları, sahi onlar nerede?

Restorasyon işi Adıyaman deyimi ile “Ulumoğlu Türküsüne” dönen bir de Tuz Hanımız var, şükür restore (ya da yıkıp yeniden yapma) işine başlamışlar… Sevindim. Tez zamanda şehrin kültürüne kazandırılır umarım.

Aynı konuya devam edeceğiz inşallah.