Biz üç kardeşiz; en büyükleri ben, malumunuz kadın. Benden küçük iki erkek kardeşim var. Allah acılarını göstermesin. Üç de köpeğimiz var köyde. İki erkek, bir kadın. Yalnız bu sefer, en küçükleri kadın.

Ben onları birbirinden ayırt edemiyorum, farklı farklı sevsem de. İşte, farklılık olarak değerlendirmeye özen gösteriyorum zihnimde. Az veya çok değerlendirmelerinden uzak durmaya çalışıyorum. Yeter ki, zihnime “ dur “ diyeyim; zaten yüreğimde sorun yok. O, öylesine sevgi ve şefkatle dolu ki… Şükürler olsun!

Şimdi Argos( en büyükleri) rahatsız ve yaşlı. Ona biraz daha fazla ilgi göstereyim diyorum, ihtiyacı var; fakat küçüğünün de ihtiyacı çok, hem çok küçük hem de kadın[pozitif ayrımcılık(!)];eee, ortancanın suçu ne( üstelik çok da yakışıklı bir erkek) deyip deyip kararsızlık içinde bocalıyorum. Üstelik üçü de benim elime geldiler öyle ya da böyle. Sebep olanlara hamd olsun!

Ne zor şeymiş, eşit ama farklı şekillerde sevgiyi yaşamak ve yaşatmak! Benim bir tek erkek evladım olduğu için ( Allah acısını göstermesin.)bu kadar geç ayrımına vardım belki de. Nasıl ortak paydada birleşir, nasıl aynı potada eritilir bu ilişkiler? Bilemiyorum.

Yalnız bir şey kolaylaştı hayatımda, annemle empati kurabiliyorum. Anlayışım gün geçtikçe genişliyor, şefkatim artıyor ona karşı. Biz çocukken, kazara elimiz ağzına gitti mi feryat figan “ Nefes alamıyorum! “ diye bağırırdı. Bugünlerde kendisi rahatsız. Gerçekten solunum cihazına bile zor bağlandı nefes almakta güçlük çektiği için. Fakat ben bunu bile kişisel algılayıp zaman zaman sevilmediğim, istenilmediğim duygusunu yaşatmışım kendime. Yaşatmaya da devam ediyorum bazen.

Hâlbuki herkes payına düşeni alıyor. Yaşam da ne sayılar, ne sorgulamalar, ne de tespitler işe yarıyor sırra erişmekte. Sadece şu an dışarıda yağan yağmur gibi akıp gitmek gerekiyor sanırım yaşamın içinde; hiçbir şeye tutunmadan. Hepimize kolay gelsin!