Kimi insanlar vardır, çevresinde insanlar görünce, daha çok konuşmaya başlıyorlar.

Dinlesinler veya dinlemesinler, sadece konuşmuş olmak için konuşurlar.

Ne konuştuğunu kendileri de bilmezler.

Bir taraftan konuşurlarken, bir taraftan da etrafında bakınıp dururlar.

Konuşmalarını bir dinleyen olduğunun farkına vardığı zaman, sanki kendine özgüven gelmişçesine daha da çok konuşmaya başlarlar.

Hem sesini yükselterek, savaş kazanmış komutan edasıyla ya da kabarmış hindi gibi konuşmaya devam ederler.

Kendisi ne söylediğinin farkında olmadığı gibi, karşısındaki kişiye de hangi mesajı verdiğinin/vermek istediğinin farkında değildir. Oturduğu cemaatte, karşısında ki kişi eğer sevmediği biri ise, laf sokuşturmak için, olmadık fırıldaklıklara girişirler. Eğilir, bükülür, gözler fal taşı gibi açılır,  salya sümük ağzından fışkırır, yanardağın lavları gibi sıcak buhar solumaya başlarlar.

Kendisini kabul ettirme veya düşüncesini izah etmek gibi bir ahmaklığın içerisine girerek, her geçen an daha da sertleşmeye, çirkefleşmeye, sesini yükseltmeye başlarlar. Bilmez ki, ne anlatırsa anlatsın, anlattıkları ancak karşısındakinin anlayacağı veya anlamak istediği kadardır.

Çevrenize baktığınızda veya girdiğiniz insanlar arasında bu türden dangalaklara, kendini bilmez aylak insanlara sıkça rastlarsınız.

“Siz, galiba ne demek istediğimi anlamıyorsunuz!”

“Anlamak mı istemiyorsunuz!”

“Ne kadar geri zekâlısınız!”… gibisinden, daha burada yazılamayacak derecede bir sürü ayıp, edepsiz, adapsız, etik olmayan ve egoyu tatmin etmekten öteye gitmeyen, karşısındakini aşağılayan sayısız söylemler…

Akabinde gururunun tatmin edildiğini, amacına ulaştığını anlayınca,  karşı tarafın ezildiğini, büzüldüğünü veya sessiz kaldığını görünce; yavşaklığın ve ukalalığın dik alasını yaparak, karşısındakine “de hadi git gidebilirsen…” diyerek, son darbeyi vurduğunu düşünen şerefsizler var toplum içerisinde.

Başkaca yapacak işleri olmadığından, sadece kendilerini, başkalarını kalbini kırmakla, alaşağı etmekle, sinsice eda ve tavırlarla, şeytanî bir tatmin ve hazzın içerisine girerek; pek arzu edilmeyen, haz edilmeyen, bozuk bir kişilik modeline giriyorlar.

Çevresindeki kişilerin şaşkın bakışları arasında, kendi nefsini ve gururunu tatmin eden zevatlar var.

Onlara göre, gururunu yüceltmek ve nefsini tatmin etmek, en önemli bir başarı gibi gelmektedir.

Adice, şerefsizce, başkalarının bakışları altında, sırf kendini tatmin amaçlı olarak, başkalarını aşağılayacaksın.

Ula bre, insanlıktan nasiplenmemiş, şerefli şerefsiz, ne iş bu böyle!...

Senin anlayışında ve düşünce sistematiğin de, bu kadar mı önemlidir, başkalarını gözüne girmek/girebilmek için fırıldaklık yapmak!

 Değer mi böyle arkadaşını,  dostunu, komşunu, akrabanı, eşini, çocukların, hatta yabancı birilerini kırmaya, insanların gözünde küçük düşürmeye?

Aslında küçük düşen, gururu incinen, edepsiz, adapsız, ahlaksız,  rezil rüsva olan sensin de farkında değilsin!

Yuh sana!

Tuuu senin kalıbına!

Bir de insanım diye ortalıkta gezersin ha!

Kerim BAYDAK

[email protected]