Hasta, yaşlı ve taziye ziyaretlerini önemserim. Duygularımı imkân bulursam bizzat, bulamazsam telefonla ilgililerine iletirim.

Sürücüsü olduğu motosikletten düşen, kafasını kaldırıma çarparak vefat eden 18-20 yaşlarındaki gencin dayısı dostum ziyarette, “KASKI OLSA İDİ, KALKIP YÜRÜRDÜ” dedi, ah çekerek…

Gaziantep-Adıyaman kara yolunda tünelden geçerken önündeki TIR’ı görmeyip altına giren otomobili pert olmasına karşın kazayı hafif sıyrıklarla atlatan 40 yaşlarındaki akrabamı ziyaretimde, “EMNİYET KEMERİM BAĞLI OLMASA PARÇA PARÇA OLURDUM” dedi, buruk bir sevinçle…

Ya, geçen hafta içerisinde Altınşehir Mahallesi Atatürk Bulvarı üzerinde gece aşırı hızla gittiği söylenen bir otomobilin çarptığı üniversite öğrencisi iki genç kızımızın vefat etmesine ne demeli? Yaya geçitlerinin olduğuna dair uyarı levhaları neden sadece yaya geçidinin dibine konur da, 100 metre öncesinde de konulmaz? Ve neden aydınlatılmaz? Kazanın meydana geldiği yer gibi yayaların seyrek olduğu yaya geçitlerinde geçecek araçlara kırmızı ışığın el ile yakılması için neden buton konulmaz? Yaya geçidinin her iki ucunun tamamı kaldırımlara çıkmaz da neden kısmen de olsa araç trafiğine açık kısımlarına çıkar?

Peki, sözüm ona sevdiğinden(nasıl sevgi ise?) 5-6 yaşlarındaki çocuğunu kucağına alarak otomobil kullanan muhtemel çocuk katillerine ne demeli? Adamlar sanki luna parkta çarpışan otomobillere binmiş! Ki bu bile tehlikeli… Kendinize acımıyorsanız kucağınızdaki çocuğa da mı acımıyorsunuz? Çarpışabileceğiniz araçtakilere de mi, her suçun pasif süjesi olan topluma da mı acımıyorsunuz?

Ya küçük çocuğunu sağ ön koltukta kucağına alanlar? Varsayalım ki emniyet kemerli çocuk koltuğunuz yok, bari çocuğunuzla arka koltuğa oturun. Ders almak için mutlaka size de mi, “vah… vah…” demeyi veya denmeyi bekliyorsunuz? Sağ kalıp “vah…  vah… “ları duyacağınızı kim garanti edebilir? Veyahut önemini vurgulamak ve topluma duyarlılık kazandırmak amacıyla sembolik sayıda da olsa motosiklet sürücülerine kask dağıtan Adıyaman İl Emniyet Müdürlüğünün bir de çocuk koltuğu dağıtmasını mı bekliyorsunuz? Hey Yarabbi!

Hele düğün ve benzeri eğlencelerde, kutlamalarda havaya silahla mermi atan magandalara ne demeli? Mermi atacağına çiçek atsan daha anlamlı olmaz mı? Sizinle aynı eğlenceye katılan çocuğunuzun, akrabanızın, komşunuzun ocağına incir mi dikmek istiyorsunuz? Düğün evini “ölü evine” mi çevirmek istiyorsunuz? Türk Ceza Kanununun kasten adam öldürmeye yakın maddelerinden hüküm giyerek o güzelim ömrünüzü adliye koridorlarında, on yıllarınızı cezaevlerinde mi tüketmek istiyorsunuz, ne istiyorsunuz?

Bu hareketler basit gibi görünür ama işin ucunda ölüm veya yaralama olduktan sonra basit olup olmadığına bakılmaz. Suçsuz bir toplum hayal edilemez ise de en önemlisi, suç işlendikten sonra faillerinin bulunmasından ziyade o suçun işlenmesini önlemektir.

Adıyaman’ın bir semtinde adı “senede üç gün” için …… Sokağı (yetkililere adresini açıklayabilirim) diye anılan sokaktan on beş gün kadar önce geçerken içim burkuldu. Belediyece yaptırılan dükkânların kendi haline terk edilerek kapılarının kırıldığını, içerisine baktığımda uçucu uyuşturucu madde artıklarını da içerebilecek pet şişeler, vb. kirlilikler gördüm. Özellikle suç mekânı arayan sahip olamadığımız gençlerimiz için adeta birer tabii korunak oluştuğunu, havalar soğudukça burada kazaen de olsa çıkabilecek yangın tehlikesinin artacağını gözledim. Bir yılın 362 gününde yararlanamayacağımız dükkânları yapmanın ekonomik, sosyal ve tanıtım yönlerinden ne denli verimli olabileceğini sorguladım. Beypazarı ve Safranbolu gezilerimde edindiğim gözlemler ile buradaki gözlemimi karşılaştırdığımda dağlar kadar fark gördüm, üzüldüm, üzüldüm, üzüldüm!…

Şu anda Ankara’da bulunduğumdan geçen 15 gün içerisinde yetkililerin dikkatini çekti mi bilmiyorum ama dürüstlüğü ile gönüllerde yer edinen Belediye Başkanımız Hüsrev Kutlu’nun, “nasıl olsa yeniden aday yapılmadım!” demeden ekibi ile birlikte 31 Martta “Ak bir belediye” devretmek için bu ve benzeri sorunları sahiplenmeye devam edeceğine, bu dükkânları bir an önce ya işlevsel hale getireceğine veyahut kökünü kaldıracağına inanıyorum.

Suç demişken “halının altına süpürülmemesi gereken” önceki yıllarda da iki-üç kez naçizane bu köşede gündeme getirdiğimiz önemli bir konuya daha parmak basmadan geçemeyeceğim:

Psikoloji eğitimi de almış Adıyaman’da rehber öğretmen Erhan Yoldaş’ın üç gün önce 12 Ocak 2019’da, not bırakarak göğsüne dayadığı silahla 28 yaşında intihar ettiğini duyunca gittiğim morgda ve Karapınar Mezarlığında özellikle ağlamaktan sesi kısılan anne, baba ve kardeşlerinin acısını yüreğimde hissettim. Yakın çevresinden nedenini sorduğumda “şundan” diye her hangi bir sebep duymadım. Erhan hoca 2-3 yaşındaki çocuğu ile gözü yaşlı avukat eşini de geride bırakarak adeta “sırrı ile birlikte” bu dünyaya veda etmişti. Allah’tan rahmet, değerli ailesi ile birlikte diğer intiharlarda olduğu gibi tüm topluma başsağlığı diliyorum. Özellikle son yıllarda bu kaçıncı intihardı? Adıyaman’daki intiharları ülkemizdeki intiharların sayı ve oranı ile karşılaştırdığımızda nasıl bir tablo ortaya çıkıyordu? Araştıran, bilen var mı?

Atatürk’ün “Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.” sözüne uygun olarak meslektaşlarını da motive ettiğini düşündüğüm Özel Harekâtçı üniformasını üzerinden çıkarmayan, müdürlüğü sadece masada değil sahada da üstün hizmet anlayışı ile sürdüren İl Emniyet Müdürümüz Metin Alper’in; intiharları önlemek, daha doğrusu sayısını azaltmak için Toplum Destekli Polislik Şube Müdürlüğü faaliyetleri kapsamında çaba göstereceğine inanıyorum. İl Jandarma Komutanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü, İl Sağlık Müdürlüğü, Müftülük, Alevi Dedeleri, muhtarlar, gönüllü kişi ve STK’lar ile ilgili diğer bileşenlerden oluşacak çözüm ortaklarının katılımıyla yapılacak toplantılar ve en önemlisi sonrasında ortaya çıkacak İntiharları Önleme Uygulama Eylem Planı ve oluşturulacak kurullar ile bu konuda da “Bismillah” diyerek ülkeye örnek olacağına, valimiz Aykut Pekmez’in böyle bir geniş kapsamlı çalışmaya destek olacağına da inanıyorum.