“Benden eyerimi isteyin vereyim, atımı isteyin vereyim, çadırımı isteyin vereyim, fakat vɑtɑnımdɑn hiç kimse bir karış toprak istemesin vermem, veremem.” METE HAN

Son zamanlarda Türkiye’yi hedef alan terör eylemlerine bir yenisi daha eklendi. İstanbul, Kayseri, Büyükelçi suikastı ve son olarak da Reina saldırısı gösteriyor ki Türkiye’de bir kaos ortamı yaratmak. Tüm kesimlerin hedef alındığı bir durumda kimseyi suçlamanın bir anlam ve manası yoktur. Tasarlanan oyun; kimlik, mezhep ve inanç üzerine birtakım safsatalar ortaya atarak milleti ayrıştırma yoluna gitmek olacaktır. Millet olarak bu oyunlara gelmemek lazım. Bu yapılan menfur ve insanlık dışı eylemler yalnızca bir kesime değil, tüm Türkiye’ye yapılmış bir eylemdir. Bunun aksisini düşünmek şer odakların işini kolaylaştırmak olacaktır. Çünkü son zamanlarda yeni yıl için aslı astarı olmayan fikirler ortaya atan şer odaklı yapılar, toplumda bir infial yaratmak için düşündükleri tezleri ortaya atmada kararlıdırlar. Yılbaşı kutlamaları haramdır, diğer taraftan kutlamak isteyene engel olma gibi düşüncelerin ortada dolaşması pek hayra alamet değildir. Çünkü toplumları bu şekilde kutuplaştırmak istemektedirler. Dinimizde olmazsa bile herkes istediğini yapmakta, yaşamakta serbesttir. Kimse bu konuda birbirinin üzerinde baskı kurması veya engelleme gibi bir düşünceyi egemen kılması kabul edilemez. Bu konuda Sayın Görmez’in düşünceleri yerinde ve manidardır: “Bu insanlık dışı katliamın bir pazarda ve bir mabette yapılmasıyla eğlence yerinde yapılmasının herhangi bir farkı yoktur. Bu terörü diğer olaylardan ayıran tek fark toplumda fitne oluşturarak yaşam biçimlerine göre toplumu bölmek ve karşı karşıya getirmektir.” Tüm amaçları kaygan bir zemin oluşturarak, insanlar arasında kin ve nefret tohum serpmektir. Ölümün rengi, cinsi ve ırkı yoktur; ölüm, ölümdür.

İçerde ve dışarda Türkiye’nin verdiği mücadele ve aynı zamanda dış güçlerinin siyasi çıkarlarının zaafa uğradığı ortamda çareyi terör eylemlerinde bulan yapılarla karşılamamız haliyle normal karşılamak lazım. Aynı şekilde Türkiye, Suriye topraklarında El Bab’da DAEŞ’le mücadelesinde yalnız bırakılıyor. 16 Kasım’dan bu yana DAEŞ’e karşı tek bir uçak kaldırmıyor. 29 Aralık Perşembe gecesi İncirlik’ten kalkan koalisyon uçakları, DAEŞ mevzilerinin üzerine gelince hava şartları uygun değil, sis var diye geri döndü, bizim uçaklarımız gitti, aynı hedefleri imha etti. DAEŞ’le mücadele ediyormuş gibi yapılarak, PKK-YPG’ye destek verilerek Türkiye ateşin içine atılıyor. Gerçekte teröristler ve terör örgütleri kukladır, arkalarında duran canavar güçler Türkiye üzerinde, Ortadoğu`da vahşi hesap yapmaktadır. Oyun için oyun olan yapılarının hepsini teker teker ortaya çıkartmamız terör destekçilerin işine de gelmiyor. Gelmediği için de zombiler devreye giriyor ve canavarlaşıyorlar.

İçinde bulunduğumuz durum hepimizin meselesidir. Artık teröre karşı kınama ve lanetleme yarışından daha fazlası yapılmalıdır. Her vatandaş üzerine düşen sorumluğu yaptığı sürece bu lanetli yapıda daha erken kurtulmamız demektir. Türkiye’nin varlığı için ortak akıl, milli birlik şuuru şarttır. Düşmana karşı ayağa kalkmak, tüm vatanı korumaya almak yalnızca iktidarın değil, hepimizin manevi sorumluluğu altındadır. Ne yaparlarsa yapsınlar milletimizi bölemeyecek, ülkemizi paylaşamayacaklardır. Kaderimize, milli değerlerimize ve namusumuza sahip çıkacağız. Eğilmeyeceğiz, yıkılmayacağız, yenilmeyeceğiz; pekişen kardeşliğimizle, güçlenen azmimizle, kuvvetlenen irademizle hainlerin başına gökkubbeyi yıkacağız.

Vesselam!!!