Tüm dünyayı saran bir musibet ortalığı kırıp geçiriyordu. İnsanların birçoğu bu durum karşısında mücadele verirken, bazıları yokmuş gibi davranıyordu.

Olanı biteni bir süre takip ettikten sonra derin sulardan çıkan Ak Ana, yaratma ilhamını verdiği Tanrı Ülgen ile buluştu.

"Yardım etmenin zamanı gelmedi mi?"

Soru karşısında bir süre sessiz kaldıktan sonra, "Bu defa kendileri baş edecekler," dedi Ülgen.

Ak Ana, ışıklar içindeki vücudu ile süzülüp duruyordu. Bu olayların arkasında Erlik Han olduğunu ve ona engel olmak gerektiğini söylemek için gelmişti. Ülgen, bunu zaten biliyordu ve sayısız kere haddini bildirdiği Erlik’e bu defa karışmayacaktı.

Erlik, yalancılıktan ve kötülük yapmaktan hiçbir zaman vazgeçmedi. Tanrı Ülgen’i de defalarca kandırmaya çalıştı ve her defasında yenildi. Şimdi hastalığın yayılması ve herkese bulaşması için insanlara fısıldıyor. Dışarıda, "bana bir şey olmaz" diyerek dolaşanlar onun sesine kulak verenlerdir. Bunlar hastalığı taşır ve gözleri ile olanı biteni gördükleri hâlde inanmazlar. Erlik’in planını bozmak için, zor durumda olanların ihtiyaçları karşılanarak herkesin evlerinde kalmaları sağlanmalıdır. Bu şekilde temas engellenecek ve çare arayanların işi kolaylaşacaktır. Tanrı Ülgen, insanların bunu yapacağına inanıyordu.

Ak Ana, bu düşüncelere hak verdi.

Artık insanlar yapması gerekenleri bilmeli.

Çünkü kendileri çiziyor kaderini.

Daha kötü duruma gelmeden çözmelidir işleri. 

Göz ile görünmeyen düşmana kafa tutulmaz.

Virüs bu insan ayırmaz.

Birlik olup savaşınca,

Karşında Erlik bile duramaz.

Hasan KORKMAZ