Doğudakilerin doğulu, batıdakilerin batılı kabul etmedikleri, çevresindeki gelişmiş veya hızlı gelişme sürecine girmiş büyük iller arasında sıkışmış bir halde, yaşayabileceği kadar nefes alabilmenin çabası içerisinde olan Adıyaman son zamanlarda hiçte alışık olmadığı zor günler yaşıyor.

Bugüne kadar içe kapanık ve çıkmaz sokak görüntüsü veren Adıyaman, sessiz, sakin ve huzurlu olmasının övünme ve avuntusu ile teselli arayan, kendi yağında kavrulmaya çalışan bir il havasında.

Yeterli ve gerektiği hizmeti al(a)madığının neredeyse bir “ortak görüş” haline geldiği Adıyaman, gerçekte de hak ettiği hizmeti alamamanın sıkıntı ve zorluğunu yıllardır derinden yaşıyor. Birilerince bu böyle kabul edilmeyebilir veya bu durumun kendilerince makul ve masum gerekçeleri de olabilir. Ama bu mevcut gerçekliği değiştirmez.

Gelelim zor günlere.

Adıyaman bugüne kadar teröre taviz vermemiş ve topraklarında barındırmamış bir il olarak bilinir. Gerçek olan da bu. “Huzur Kenti” olarak anılması da bundan ötürüdür.

Diyarbakır’daki canlı bombanın Adıyamanlı olduğunun ortaya çıkması ile başlayan ve Suruç’ta canlı bomba olduğu söylenen kişinin de Adıyamanlı çıkması ve aynı gün topraklarımızda askerlerimize teröristlerce yapılan menfur saldırı sonucunda meydana gelen hadiseler zinciri birdenbire Adıyaman’ı ülke gündemine getirdi.

Kendi halinde yaşayan Adıyamanlıların çoğunun haberi olmasa da bu konuda duyarlı insanların ısrarla tavır ve tepki koyması neticesinde Suruç olayından sonra “Yine Adıyaman” manşetini atarak infiale sebep olan Habertürk Gazetesi hatasını anlayarak telafi etmeye çalıştı. Habertürk TV’de iki gün bu konuyu ekranlara taşıyarak Adıyaman hakkında oluşturulmaya çalışılan olumsuz algı kırma noktasında önemli adımlar attı. Hatta bu kanalın yaptığı son programı izledikten sonra neredeyse “iyi ki gazete o manşeti atmış” der gibi oldum.

Terör, terörist kelimeleri ile Adıyaman ismi yan yana kullanılarak Adıyaman üzerinde bir algı operasyonu gerçekleştiriliyor kuşkusu oluştu. Özellikle bazı basın organlarınca atılan başlıklar bu kuşkuyu neredeyse doğruluyor nitelikte idi.

Ülke ekonomisine ve sosyal huzuruna yaptığı onca katkıya mukabil kendisini ayağa kaldıracak, atağa geçirecek hizmetleri alamamanın ezikliğini yüreğinde yıllardır taşıyan hatta bunu neredeyse kanıksayan Adıyaman, terörle anılmayı asla ama asla kabul edemezdi, etmedi de.

Topraklarında barındırdığı tarihi ve turistik değerlerini yeterince pazarlayamamanın, bunu ilin ekonomisini canlandırıcı bir faktöre dönüştürememenin sıkıntılarını yaşarken ve bunu aşmak için bir takım gayretler gösterirken bu şekilde gündeme gelmesi fırsata tebdil edilebilir mi bilmiyorum. Bu konuda zihnimde bir kıvılcım çakmadı desem yalan olur.

Son günlerde yaşadığımız bu olaylar zinciri bana şunu da gösterdi, şehrin veya ilin dinamikleri yeterince dinamik değil. Atalet, vizyonsuzluk, feraset ve basiret fakirliği, dikkatli veya tedbirli davranmak, “bekle gör” anlayışı, “hele başkaları yapsın sonra ben de yaparım” beklentisi, ürkeklik, ilgisizlik, aymazlık veya duyarsızlık, adına ne derseniz deyin. Bu konuda memleketin küçüklüğü karar verme ve harekete geçmede bir avantajken gerektiği gibi davranıldığını düşünmüyorum. Bazen anında gösterilmeyen reaksiyon, reaksiyondan beklenen sonucu zayıflatır hatta anlamsızlaştırır.

Bu anlamda siyaset, bürokrat, STK, kanaat önderleri gibi kesimlerin temsilcilerinden bir yapı oluşturulabilir. Bütün kesimleri kapsayacak, kamuoyunu yönlendirebilecek ve gerektiğinde  bir irade ortaya koyabilecek bu yapı memleketin geleceğine dair alınacak bazı önemli karalarda veya il ile ilgili ani gelişen olaylar karşısında ciddi görevler üstlenebilir. Yapacakları yorumlama ve tavır geliştirme ile gerektiğinde karar vericilerin elini güçlendireceği gibi “ortak akıl” oluşturması ile de aidiyet sağlayabilir.

Bu yapıda yer alacakların arka planlarında “ben” hesaplarının olmaması, bulunduğu konumu veya alınacak kararlara katkı sunarken farklı ve şahsi emellerin, zafiyetlerin tesirinde olmaması gerekir ki, bunun için de ciddi bir otokontrol şart. Tesis edilmesi çok zor olan bu son paragraftır, bunu da belirteyim.

Bu arada özellikle malum gazetenin bombacıları kastederek “Yine Adıyaman” manşeti ile zihinlerde sanki Adıyaman’da bombacı terörist kaynıyor algısı oluşturabilecek durumu normal, buna kamuoyunca gösterilen tepkiyi de anormal karşılayabilir. Elbette yapabilir. Bu, yaşadığı memlekete karşı hissettiği duygularla, aralarındaki bağ ile alakalı olduğu için kişiden kişiye değişebilir. Kimi aşık olduğu kişiye şiirler yazar, kimi de sahiplendiği memleketine gelebilecek kötülüklere karşı tavır sergiler.

Son olarak bir tespitimi paylaşayım. Adıyaman, Adıyamanlılar veya Adıyaman’da yaşayanlar birkaç gündür önemli bir sınav verdiler. Sınavı geçenler olduğu gibi kalanlar da oldu. Sınavı geçemeyenlere özel bir eğitim programı uygulamak gerekir mi, bunun yorumunu da size bırakıyorum…

Habertürk TV ve gazetesinin olumlu yayınları ile konu kapandı ve olaydan zaferle çıkıldı zannına kapılabilecekler için bir uyarı. Bu anlayış, esas meseleyi hasır altı etmek veya fotoğrafın tamamını gör(e)memek demektir. Ki yaşanan sorunların temelinde yatan nedenlerden biri budur. Yaşanan olayların neden ve nasılını mutlaka, en kısa zamanda ve bütün taraflarca masaya yatırılmalı, sorgulanmalı ve değerlendirilmeli. Aksi halde başka olumsuzluklara hazır olmak lazım.

Bir şey daha, onların “ne yaptığından” ziyade bizim “ne yap(a)madığımız” üzerinde daha fazla kafa yormamız gerektiğine inanıyorum.

Unutmayalım; Tabiat boşluk kabul etmez.