Tarihimizin ve duygularımızın paha biçilmez birikimleri olan türkülerimizi,salt kulağa güzel geliyor diye dinleyip bir köşeye atamayız.

Dinlediğimiz ezginin arkasındaki hikâyeyi bilmemiz halinde, hem eserden daha fazla tat alır, hem de eserin ne denli önemli ve derin manalar taşıdığının idrakinde oluruz.

Bugün okurlarıma acıklı bir Malatya türküsü olan “Uyan Sunam Uyan” isimli eserin hikâyesini anlatmak geldi içimden:

Malatya’lı Fahri Kayahan ve eşi Suna Kayahan birbirini severek evlenmiş iki gençtir. İki gencin sevgisi bulundukları bölgede dillere destandır.

Fahri, geçimini tambur çalarak sağlar. Atatürk ile bizzat aynı ortamda bulunmuş ve övgüsüne mazhar olmuştur. Suna ise ev hanımıdır.

1930’ların Malatya’sında ev hanımlarının en yaygın eğlencesi; hamam eğlencesidir.

Bir gün Suna, hamama arkadaşları ile gider. Suna’nın sırt bölgesinde normal şartlar altında fark edilmesi imkânsız olan bir yerde belirgin bir ben vardır.

Suna’nın yakın arkadaşlarından olan Neriman, bu beni fark eder ve akşam evinde boşboğazlık edip, eşiMustafa’ya benden bahseder.

Aradan belirli bir zaman geçtikten sonra, Fahri ve Mustafa kahvede oturup sohbet ederler. Sohbet bir süre devam eder, lakin hararetlenip tartışmaya ve en sonunda kavgaya dönüşür.

Araya insanların girmesinden sonra Fahri Mustafa’ya, “Sakın bir daha karşıma çıkma, yoksa seni mahvederim” gibi bir cümle kurar.

Mustafa’da o anlık sinir ve kavganın etkisiyle, “Sen ne konuşuyorsun, ben senin karı’nın sırtındaki beni bilirim”der!

Fahri, bu sözün üstüne hiçbir şey diyemez ve başını eğerek evin yolunu tutar. Eve varınca o gün kahvede yaşadıklarını Suna’ya anlatır.

Suna ağlayarak Fahri’ye, Mustafa’nın neden böyle dediğini bilmediğini ve kendisine asla ihanet etmediğini anlatır.

Fahri biraz düşündükten sonra, Suna’yı haklı bulur. Zira kendisini ne kadar çok sevdiğini bilmektedir.

Fahri, Suna’ya bu konunun bir daha açılmamak üzere kapatılacağını ve bunun üzerine hiç konuşmayacaklarını söyler.

Ancak Fahri, beynindeki kötü düşünceleri silip atamaz. Karı koca’nın arası bozulur ve her gün tartışmalı geçer.

Çünkü Fahri, Suna’ya çok kötü davranmaktadır. Aradan yaklaşık iki ay geçtikten sonra, bir akşam yemeğinde Fahri, yine sudan bir sebepten ötürü tartışma çıkarır ve ceketini alır evden gider.

O geceeve gelmez. Güneşin doğmasına az bir vakit kala eve gelen Fahri, kapıyı çalar ancak açan olmaz.

Fahri defalarca çaldıktan sonra kapıyı zorlayarak içeri girer. Lakin içeri girdiğinde gördüğü manzara Fahri’yi kahreder!

Biricik sevdiği Suna’sı kendisini asmışve hemen ayaklarının dibine de bir not bırakmıştır!

Notta, “Kafandaki düşünceleri silmenin bir yolu yok bilirim. Benimde aklıma sadece böyle bir çare geldi. Beni affet beyim” yazar!

Fahri, Suna’yı yağlı ipten indirir ve yere koyar, onu ağlayarak öpüp koklar! Ancak iş işten geçmişve Suna ölmüştür!

Tam bu sırada doğan güneşin ışıkları Fahri ve yerde cansız yatan Suna’nın üzerine vurur. Fahri’nin,o sırada şu acıklı türküyü oluşturacak sözlerisöylediği rivayet edilir:

“Şafak söktü, Suna’m yine uyanmaz,

Hasret çeken gönül, derde dayanmaz,

Çağırırım Suna’m, sesim duyulmaz,

Uyan Suna’m uyan, derin uykudan,

Nice diyar gezdim, gözlerin için,

Niye kızdın bana, el sözü için,

Dilerim Allah’tan, sızlasın için,

Uyan Suna’m uyan, derin uykudan,

Çektiğim gönül elinden,

Usandım gurbet elinden,

Hiç kimse bilmez halimden,

Uyan Suna’m, derin uykudan…”

Türkülerimiz bu denli derin anlamlara sahip. Bu vesileyle onları bilinçsiz bir şekilde tüketmek asla doğru değil.

Ayrıca genel tarih anlatısı; imparatorları, kumandanları, kralları ve benzerleri anlatırken, türküler göz ardı edilen insanları anlatır.

Türkülerimiz kadar güzel ve değerli günler dileklerimle…

Bilal KARADAĞ

[email protected]