Bir gün çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar. Bu birliktelikleri güzel bir arkadaşlığa sonra iyi bir dostluğa dönüşerek devam eder. Ve bu durumda her İkisi de çok mutludur… Zaman içerisinde bu mutluluk dostluğa ve aşka dönüşmüş, su ve çiçek artık birbirlerine aşık olmuşlardır.

Günler, günleri kovalar…

Çiçek suya bir gün “seni seviyorum” der…

Su: “Ben de seni seviyorum” der…

Bir süre sonra çiçek suya tekrar  “Ben seni seviyorum” der…

Su da çiçeğe tekrar “Ben de seni seviyorum” der…

Oysa çiçek alışmamıştır böyle bir sevgiye ve umduğu karşılığı alamamıştır…

Sabırla bekler…

Ama çiçek sararıp solmaya, boynu bükülmeye başlamıştır.

Koku veremez olmuş, eski heyecanı, coşkusu, mutluluğu gitmiş, artık mutsuz biri olmuştur.

Hastalanır ve yatağa düşer.

Ve çiçek artık ölmek üzeredir.

Tüm gücünü toplar ve son kez su’ya “ Ben seni gerçekten seviyorum” der…

Su da çiçeğe: “ Söyledim ya!..  Ben de seni seviyorum” der…

Ama çiçek ölür…

Su, sevgilisinin bu ölümüne bir anlam veremez. sevdiği halde ölmüştür. Nedenini düşünmeye başlar…

Ve “su” nihayet acı gerçeği anlar…

Sevgilisi hatta aşık olduğu çiçeğe sadece sevgisini belirtmekle yetinmiş, oysa onu yaşatabilmek, susuzluktan öldürmemek için çiçeğe su vermemiş, dolayısıyla çiçeğin ölümüne neden olmuştur.

 

Demek ki; sevgiyi, dostluğu veya aşkı, besleyip yaşatan unsurların ihmali bazen bunları öldürebiliyormuş.

 

Onun için derler ki;

Nezaket için gülümseme,

Sevmek için sevilmeyi beklemeyin.

 

Dostlukların değerini anlamak için yalnız kalmayı,

Paylaşım ve dayanışma için zamanı,

Öğütleri hatırlamak için düşmeyi beklemeyin.

 

Özür dilemek için diğerinin acı çekmesini,

Barışmak için ayrılığı,

Dua için acıları beklemeyin…

 

Evet beklemeyin… Çünkü ne kadar zamanınız var ve ne kadar yaşayacağınızı sizde bilmiyorsunuz, kimse bilmiyor. Ama bilinen bir şey var ki;

 

Gülmek, aptal görünme riskini almaktır.

Ağlamak, Duygusal görünmeyi,

Biriyle birliktelik, ona bağlanmayı,

Duyguları açıklamak, reddedilmeyi,

Hayalleri açıklamak alay edilmeyi,

Sevmek, sevilmeme riskini göze almaktır.

Tüm zorlukların üzerine gitmek başarısız olma riskini almaktır.

 

Ama bu riskler göze alınmalıdır. Çünkü hayatta en büyük tehlike hiç risk almamaktır.

Hiçbir şeyi göze almayan kişi, hiçbir özelliği bulunmayan birisidir ve kendiside bir hiçtir.

O, acı ve kederden kendisini belki sakınıp koruyabilir ama, hiçbir zaman hissetmeyi, değişmeyi, gelişmeyi büyümeyi ve sevmeyi öğrenemeyecektir.

O’nu artık kurallar sıradanlaştırmıştır. Artık O, özgürleştirmeye yönelten risk’lerin doğasında varolan acı bedelleri, sevinçleri, coşkuları, heyecanları asla hissedip yaşayamayacaktır.

Yaşamın tüm renkleri içinde bir risk barındırır. Ama yaşamınızın renkliliği bu riskleri ne kadar göze aldığınıza bağlıdır. Ve bunun bedelini ödeyebilme kapasitenize…