Kalemdir sevdalıya, aşkı, hasretliği, kırmızının güldeki duruşunu, ayrılığın sarılığını, beyaz gelinliğin saflığını, törelere yenik düşen sevdaları, özlemi anlatan. Duyguları fırtına misali dile getiren.

 

O değil midir, mevzide kahpe kurşunlara karşı koyarken CANIM ANA diye başlayarak dile getirdiği Mehmetçiğimin mektubuna bire bir şahitlik eden? Yine o değimlidir Şehidimin Vatan uğruna yavrusunu göremeyecek, koklayamayacak olduğunu düşünerek, ayrılık mektuplarında gözyaşlarının dağıttığı acı sözcükleri umarsızca ifade eden?

 

O değimlidir soysuzca satın alınan ve soysuzlara köşelerde uşaklık eden?

 

Kalemin kılıçtan keskin olduğu öğretildi bizlere.  Onu, doğru amaçlar için kullanmaya çalıştık. Gel gör ki elleri kana bulanmış, demokrasiyi ağızlarında bile telaffuz edemeyen, masum insanların kanlarına girenlerin, demokrasi istiyoruz diye yazılı metinlerine bile yine o uşaklık etmedi mi? Küçük beyinlere bu fikrin doğru gelmesini o sağlamadı mı? Ufuksuz zihniyetlere tek sözüm; yanarım yanarımda insanlığınıza yanarım.

 

Hal bu ki ne güzeldi eskiden, okka ya daldırınca mutluluk sarhoşluğuyla daha bir dile gelir, ezelden ebede güzel olan ne varsa haykırırdı kendi adına, tutan adına, söylenemeyenleri söylerdi. Hep güzel olan, doğru olan konularda yanımda olmasını isterdim. Kalemimin kalemlerin. Şunu biliyorum ya kalemlerimizde ya uşaklarda bir bozukluk var. Sonunu Mevla bildiği gibi yapsın.

 

Fesat tohumları gönüllere salmayan, en önemlisi yıllar sonra neticeleri insanlara doğru anlatan kalemlerle karşılaşmak üzere…