Oturduğumuz evin su tesisatında zaman zaman sorunlar olur. Ben kendimce inançlardan yola çıkarak hemen halledilmesinden yanayımdır. Fakat annem sorunların çıtasıyla ilgili farklı düşünür ve çatışırız zaman zaman. Bir örneğini de yakın zamanda yaşadık. Mutfağın lavabosunda bir tıkanıklık vardı. Pompayı kullanarak ya da elimizle çözümleyebiliyorduk ve bu annem için yeterliydi. O malum gün genel temizlik yapılıyor ve bir de baktım ki su alttaki dolaplara akıyor. Hemen kazanın çözümlenmesi için su tesisatçısına haber veriyoruz. O kadar telaşın içine bir de bunun telaşı eklendiği gibi genel temizliğe bir de ince iş katılıyor. Dolap içleri de elden geçiyor.

İşte bu bana son zamanlarda sorguladığım sorun mu kaza mı konusunda net malzeme oluyor. Kaza geliyorum demez deyimini çok kullanırım. Bunda belki de yapabileceklerim için bir kaçış yolu bulurum. Fakat artık geliyorum diye bas bas bağıranları da duymazlıktan gelmek istemiyorum.

Su patlaması kaza. Fakat ondan öncesine dikkat edilirse insan geliyorum diyen sesi duyabilir. Diğer bir evde yaşadığımız sorun da farklı değildi. Alt kata hafif sızıntı yapan sorunlar derzin yenilenmesiyle filan geçiştirildi. Sonunda iş komple banyo tadilatına kadar vardı. Bu örneklerde olduğu gibi yaşam da bize gelecek olaylarla ilgili küçük ip uçları veriyor aslında. Okuyabilirsek tabii.

Önerilerden yola çıkarak Maıd adlı diziyi izlemeye kalktım. İki bölüm zor izledim. Bağımlılıklar ve aile içi şiddet. İlk tokadı yediğinde bıraktın,  bıraktın. Yoksa o devam edecek. Duvara atılan yumruk duygusal şiddet, sana da vurabilirim tehdidi. Daha bir sürü alt yazı mesajlar. Ben bu filmi daha önce izledim. Hem de yakından. O yüzden bıraktım gitti.

Gerçek yaşamdan bir kesit aynı günlerde yaşanılan. Araba yıkayıcısının arkasındaki kadının çığlıkları, bağırışları bir elin parmakları kadar erkek dağılmış vaziyette sağa sola. Kiminin başı öne eğik. Ne söylediğinin anlaşılamayacağı uzaklıktayım. Gidip gitmemek arasında gittim geldim. Derken sevgi ve huzur dileyip yürüdüm. Tam köşeyi döndüm kıkır kıkır gülen bizim caddenin esnafı genci gördüm. Ne oldu? dedim merakıma engel olamayarak. Bizim karşı fırındaki mi dedi vallahi bilemeyeceğim ayrıntılara odaklanamadım; sonuçta kızgın sinirlendirilen belki de dolaylı olarak tacize uğrayan bir genç kadın ve ona sarkan bir gençten bahsediyor genç adam. Fakat öyküyü dinlerken beni çarpan tek şu cümle oldu. ”Kızı tanıyorum. Erkek gibi kız. Hiç affetmez.” Gibi kızı övdüğü cümle beni alt üst etti. Yıllardır bu yüklemelerin altında nasıl ezildiğime temas ettim. ”Erkek gibi kadın!” ya da “Orası burası oynamaz!” daha da neler neler...

Babamın, “Ordunun içine girse kızıma sonsuz güvenim var” gibi sürüp giden söylemlerinin yanı sıra erkek kardeşlerimin ablası, oğlumun annesi, mahallenin sahip çıkılacak dul bacısı derken omuzlarımdaki bu yüklerden yoruldum. Şuracığa bırakıveriyorum. Bedava. Alan alır kullanır. Deneyimdir. Hem de sahibinden.