Geçenlerde bayram ziyaretlerinin birinde kısada olsa sohbetlerimizin bir kez daha zevkine vardım ve özlem duydum. Bilirsiniz bayram ziyaretleri kısa tutulur. Bu yüzden de akşam yapılan ziyaretlerde o hayatımızın büyük bir bölümünü işgal eden televizyon seyretme imkanımız olmadı! O sihirli kutu olmayınca mecburen kısada olsa sohbet etme fırsatı bulunur ya işte bu imkan sayesinde eniştemle yaptığımız sohbetin tadı, sohbetin süresini de artırdı. Ne kadar özlemişim bu sohbetleri.

 
          Bu sayede kahkahalarla gülmeyi, ezelde kaldığını düşündüğümüz acıları, eski ama içten insanları, gerçek arkadaşlıkları, komşularımızla kavga edip didiştiğimiz sonra ev halkı imiş gibi sarılmaları, şimdi çok basit bulduğumuz o korkuları, sevdalının, nişanlısına götürmek için arkadaşlarıyla hazırladığı tavayı kaçırmasını, boyam şerbeti satarken Vartolu’nun bağırmasını, Biletçi Selim emminin esnafa takılmalarını, Galalı Mustafa’nın ortanca oğlunun yedi çocuğu yetiştirmek için yaptığı hamallıkları, uğranılan haksızlıkları, akabinde hoşgörüyü.
  

          Sohbetlerin ilk tadına yada yararına üniversite yıllarında vardım. Bir hocamız okumamız için birkaç kitap önermişti. İşte o kitaplardan “İvo Andriç’in”  “Drina Köprüsü” adlı eserinde köprü üzerinde yapılan sohbetleri gözümün önüne getirdiğimde hazzın doruklarına çıktım. O dönemde  yaşamayı istedim. Devletin problemlerini çözecek, kişiler arası husumetleri önleyecek, karşılaştığım problemlerde yanımda hep birileri olacaktı. Bu yüzden hep sohbet etmeye gayret ettim. İnsanlar benden kaçsa da samimiyet olmadığına inansa da ben devam edeceğim. Laf olsun torba dolsun türünden sohbetleri kastetmiyorum. Samimi, yalansız sohbetleri söylüyorum.

 

          Sohbetler; insanların problemlerini çözmeleri için en mükemmel zamanlardır. Ancak önemli olan ve gözden kaçırılmaması gereken konuşmaların samimiyetine inanmaktır. Samimiyet olmazsa yada kaba bir tabirle yalan varsa konuşmalar hiçbir amaca hitap etmez.
  

          Her nedense son zamanlarda insanlar sohbet etmekten kaçıyor. Acaba işlerimizin yoğunluğundan mı? Yalanların çokluğundan mı? Samimiyetlerin eksikliğinden mi? Sihirli kutunun hayatımızda önemli bir yer işgal etmesi mi? Sanal sohbetlerin gerçek sohbetlerin yerini alması mı? Gerçek dostlukların kalmayışı mı? Açılan sohbetlerin insanlara yeni sorunlar getireceğinden korkulmasın mı? Benim sorunum bana yeter düşüncesi mi? Bir türlü gerçek sebebi bulamıyorum. Ama şunu iyi biliyorum ki ben her fırsatta sohbet etme mutluluğunu yaşayacağım. Eminim sizlerde bu özlem içerisindesiniz. Gelin dostlar! Bugünden sonra sohbet zevkini birlikte yaşayalım.

 

          Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane.