Kadın camın kenarına oturdu, tıpkı onun gibi yüzünü caddeye verdi. Çekyatın kolçağına dayadı kolunu, tıpkı onun gibi; yani annesi gibi dikti gözlerini caddede akan trafiğe, insan seline. Nereye gider bunca insan diye geçirdi içinden.

Bir süre böyle oyaladı durdu kendini. Sonra içine yöneltti dikkatini. Ne hissederdi acaba böyle anlarda annesi. Kendi içine yönelmek istediği anlarda yaptığı gibi karşılıklı sandalyelere oturttu kendisini ve annesini. Fakat kapı-duvar misali, hiçbir bilgi sızmadı içine. Öylesine kızgınlık yaşadı ki; önce ‘kafayı yiyorsun’ dedi kendine, sonra da annesine, “Kol kırılır yen içinde kalır, sır küpü” diye kızgınlığını ateşledi iyice.

Nasıl da gizlemişti babaannesinin, onun saçını çektiğini ya da başına vurduğunu. Tam dillendirmemişti bile. Öyle ağzından kaçıvermişti sohbet anında. Ya da halasının Sherly olduğundan bahsederdi de yine ağzından kaçırıvermişti halasının öldüğü gün ‘uzun, ince bacaklarına çorap reklamı teklifi geldiğini’, babaannesinin ise izin vermediğini. Kendi anneannesinin evlatlarını Türkiye’ye gönderip başka bir adamla evlendiği için, kızıyla bile görüşemeden hastane köşesinde öldüğünü.

Kadının annesi, hem kendi hem de kocasının sülalesi hakkında ketumdu.”Kan kussan kızılcık şerbeti yuttum“ diyeceksin diye de tembihlerdi kızına. Kadın da  “Sırlarımız kadar hastayız” diyerek bütün her şeyi orta yerde yaşar olmuştu belki de annesine inat.

Tek bildiği şey, gölgesinin bile ağır geldiğiydi. Sıyırıp atası vardı üzerinde ne kadar sır varsa.

Kadının kadına yaptığı kısıtlama, engellemenin verdiği kızgınlık ve öfke gün geçtikçe kabarıyordu içinde. Yakın uzak demedi, hiçbir şeyden çekmedi şu hemcinslerinden çektiği kadar. Bir keresinde ‘Bilmem kaç yıllık arkadaşım’ diye gururla tanıştırılmıştı yakın arkadaşı tarafından herkese. Ne kadar benmerkezci bir yaklaşımmış! O pek içine girmese de bu tespitin, yine de umutlanmış demek ki seviliyorum diye… Yoksa bekler miydi bir gün gerçek değeri bilinecek diye onca yıl ?! O gün hiç gelmedi. Ondandır belki görüşmeyi kesmesi. Umudunu kesti ama yitirilen umudun faturasını da yıllanmış arkadaşlığa kesti. Ne yazık ki!

Böylece daha hınçla yaydı bütün sırlarını, utançlarını etrafa. Öylesine önüne gelene bas bas bağırdı ki… Kulaklar sağır oldu. Duymadılar sesini.