Sevda varmış dünyada, yaşanılmayan sevdalar, filmlerde seyreder,

kitaplardan okur, imrenirdim. Yaşanılmaz olduğunu bilmiyordum.

Sevda hakkında bildiğim:

         Körpe bir fidan misali ekilirdi yüreklere, çabucak yeşerir çoğu zaman seni

aşardı. Öyle bir sakınır, büyütürdün ki kalbinde, anlatılması bile imkânsız

gelirdi. Kelimelerin kifayetsiz kalacağını düşünür, ağız açamazdın.

Velâkin, sadece dillerde ya da insanların kendi çıkarları doğrultusunda sevda

masalı yazdıklarını öğrenememiştim.

        Hayatım boyunca ardı ardına kapanan, yeri geldiğinde yüzüme çarpılan,

tahtakurusu kapılar bir gün sevdaya açılacak ümidiyle yaşadım.

Boşaymış anlattılar(!) tez öğrendim.

       Özünde var olan güzellikleri de katarak yaşanması gereken ve başka

canlara verilmeyen bu duyguyu öyle herkes kafasına göre yaşayamazmış.

Çevre onay vermeden asla. Acı ve bir o kadar zor olan, kabullenebilmek

bu durumu.           

       Kaçak bindim sevda trenine, onun için belki ilk durakta indirildim.

Arkasında koşsam nafile, bağırsam nafile. Çünkü sevda, çılgınca koşan

deli bir kısrağı yakalamaya, diken tarlasında yalınayak koşmaya, gönüllerde

savrulan eşkıya sevdalara, iki çan misali bir ipin ucunda  çalmadan sallanmaya  

benziyor.   

        Belki de umursamazlıklarla beraber hoyratça yaşamaktır. Ne olura olsun

bana uğramayacak olduğundan eminim. Çevrem de zaten benim kötü bir şey

yapmama izin vermez.

        Sevda MASALında buluşmak üzere.