Kadın altmışına merdiven dayamıştı. Fakat yaşamı sorgulamaktan yorgundu. Oysa hedefi doksan yaşında bile doğa yürüyüşlerine katılabilmekti. Şimdiden yürümekte zorluk çekiyordu. Nasıl olacaktı bu iş?

 En iyisi amaç değişikliği yapmak, diye geçirdi içinden. Yumuşacık tartar zeminde yürürken, bir yandan da etrafa bakınmaya başladı, malzeme çıkar mı diye. Çünkü yeni amacı yazmaktı. Zaten çok da uzak sayılmazdı bu alana. Ağırlığı o tarafa kaydırmak, şimdilik yeterli olurdu ruhu parlatmaya.

İlk gözüne çarpan, önünde yürüyen adam oldu. Uzun boylu adam sallanarak gidiyordu önünde. İki kol, nasıl oluyorsa geride; baş önde ve bacaklar sağa sola sallanıp duruyordu. Kurulmuş oyuncak ya da kanatlarını geriye atmış, başı önde koşan bir ördek gibi. Badi badi…

Daha nasıl anlatılır bu yürüyüş şekli? Bilemedim. Duygularım set çekiyor önüme.

Hâlbuki işi trajediye veya komediye de çevirmek mümkündü. Biliyordu yazmak böyle bir şeydi. Her kalıba uygun sözcükleri bulabilirdi, kullanabilirdi. Örneğin bir “ adam “ yerine  “erkek “ sözcüğünü koyması bile değiştirirdi bakış açısını. Önerilen de buydu zaten kurmacanın önde gidenleri tarafından.

Yapamıyordu. Olmadı dedi. İçten içe hınzırca gülerken adamın yürüyüşüne, bunu kendine bile itirafta zorlanırken, nasıl dökerdi yazıya. Bir ses geldi arkadan; “ Sen de az değilsin!”

Annesinin sesiydi bu. Çocukluğundan beri, annesi yanında olsun olmasın hep arkasından onu takip ederdi bu ses. Çocukluğunda, arkadaşlarının “ Ezo Gelin”i; gençliğinde, öğrencilerinin “ Zeyna “ sı olan kadının; her olayda annesinden duyduğu bu sözdü:

“Sen de az değilsin!”

Kadının çocukluğundaki gözü karalık, gençliğindeki adanmışlık yok artık. İş çenesine kaldı o yüzden. O da her fırsatta dedikodusu yapılarak ezilmeye çalışanları koruyor bu sefer. Kendisinin de, birileri tarafından kollanıp korunacağını düşünerek. Annesi de kızıyor ona; “ İnsanların laflarını ağzına tıkıyorsun. Eskiden sen insanları incitmekten korkardın.” Üstü kapalı da olsa “ patavatsıza “ çıkıyor adı annesinin gözünde, sözünde.

Bu kapalı söylemlerin de altında yatan aslında; “ Sen de az değilsin!”

Ne yapalım? Diyor kadın, kendini teselli edercesine:

“Az ya da çok, altın değil ki dirhemle ölçesin. Sonuçta bir ses var ortada. Eksilen onca sesin arasında, şimdilik baki kalan. Öyleyse yola devam! “