Yolcunun biri aracı arızalandığından mı, yoksa araç bulamadığından mı bilinmez, gideceği yere otostopla gitmeye çalışır.

Aynı güzergâhta hareket eden bir araç durur, yolcuyu alıp gideceği şehre bırakır.

Yolcu indiğinde aracın sahibine ücretini ödemek ister. Araç sahibi kendisinin de zaten bu şehre geleceğini söyleyerek ücreti almak istemez. Yolcu ısrar eder. Bunun üzerine araç sahibi şöyle der:

“Beyefendi siz zaten bu şehirde birkaç gün kalacaksınız ve bu sürede yemek ve sair ihtiyaçlarınız için harcama yapacaksınız. Bana vermek istediğiniz ücreti fazlasıyla zaten şehrimde harcayacak ve esnafımızdan alışveriş yapacaksınız. Dolayısıyla bir şekilde bana da ücreti ödemiş olacaksınız. İçiniz rahat etsin ve sağlıcakla kalın.”

Bu hikâyeyi de Mehmet Ali Alkuş hocam, “Bir yerleşim alanına değer katmayı özetleyen bir anının hikâyesi” başlığı ile sosyal medyada paylaşmış.

Zamanında Amasyalı biri bakanlıkta üst düzeyde görevdeyken, kendisine gelen Elazığlıların şehrin gelişimi ile ilgili sorunları karşısında, fevkaladenin üstünde bir gayret göstermesi karşısında çevresindekiler, "Siz Amasyalısınız bu kadar Elazığlılarla ilgilenmeniz neyin nesi?" diye sorunca O da babasının anlatımı ile konuya açıklık getirmiştir.

Babam PTT'de devlet memuruydu. Bir zamanlar tayini Elazığ’a çıkmış ve benim orada dünyaya geldiğimi söylerdi.

Ben dünyaya geldiğimde babam bir Mobilya mağazasına gitmiş ve oradan bana bir beşik almak istemiş. Beğendiği beşik bütçesine fazla geldiği için bütçesine uygun başka bir beşiği seçmiş. Mobilyacı esnaf ise seçtikleri beşiği evlerine elemanla göndereceğini söylemiş.

Bir saat sonra elemanla beşik paketinin getirildiğini ve paket açıldığında kendilerinin bütçesine uymadığı için alamadığı beşiği görünce yanlış paket getirdiğini söylemiş. Bunun üzerine eleman patronun bunu gönderdiğini bir yanlışlık olmadığını söylemiş.

Daha sonra babam o iş yerine gittiğini ve beşiğin yanlış gönderildiğini söyleyince esnaf “doğru söylüyorsunuz ancak siz giderken gözünüzün beşikte olduğunu görünce aradaki farkın bizden olmasını istedik. Bu delikanlı Elazığ'da dünyaya gelmiş, hemşehrimiz olmuş. Farkı da bizden olsun diyerek ilk beğendiğinizi gönderdim.”

Bir şehri o şehirdeki esnaf daha güzel tanıtır. Bu nedenle şehrimizi sevelim ve sevdirelim. İşte Elazığlılara vefa borcumdan dolayı gereğini yapıyorum açıklamasında bulunur.

Ne mutlu üst düzeydeki görevde bulunurken vefalı olana, ne mutlu şehrini güzel tanıtan o ilin esnafına, ne mutlu bu güzel düşünceyi taşıyan o ildeki tüm yaşayanlara.

Bugüne kadar şehrimizin tanıtımı ve bilinmesinin arttırılması konusunda çok yazıp, çok şey söyledik. Genelde de yetkilileri muhatap alarak yaptık. Bunda bir yanlış yok tabi. Ama şehrin sakinleri olarak, vatandaşlar olarak, özellikle de esnaf olarak bu konuda üzerimize düşen çok şey olduğunu bu iki kısa hikâye çok net bir şekilde anlatmış.

Bunu aksini gösteren, yani şehri olumsuz tanıtan, insanlarda olumsuz/kötü intiba bırakan şehrimizde yaşanmış olayları gerekirse bir başka yazıda anlatabilirim. Bence gerek yok. Üzerimize düşen iyi ve olumlu işleri yapalım yeter.

Eskiden olduğu gibi, yabancılara karşı, misafirlere ve yolculara karşı davranışlarımızı ve yaklaşımlarımızı güzelleştirelim yeter.

Vesselam.