Geçmişime saygımdan yazıyorum bu satırları ve eğer vazgeçmezsem bu konuda ısrarcı davranmak niyetindeyim. Çünkü gerçekten geçmişimle barışmak istiyorum, en başta kendime saygımdan. Sonra da hayatımdan çıkan veya çıkmayan bütün sevdiklerime saygımdan. Çünkü onlarla; olumlu ya da olumsuz, hoşumuza gitse de gitmese de birbirimizin hayatına dokunduk. Dokunmaya devam ettiklerime ve kendime saygımdan yazıyorum kısacası. Daha fazla ayrıntıya girdikçe bu saygı listesi uzar da uzar. En iyisi en temel güdü olan yaşama ve yaşam hakkına duyduğum saygıdan yazıyorum diyorum ve girizgâh kısmını noktalıyorum.

Bir alıntı var sırada; Popüler Psikiyatri dergisi “ çocuk “ bölümü “ Ben Hiperaktif Bir Çocuğum “ konu başlıklı, Prof. Dr. Mücahit ÖZTÜRK’ e ait bir yazıdan bu yapacağım alıntı. Sayfalarca kes- yapıştır şeklinde dizayn edilmiş, bir hiperaktif çocuğun ağzından karelerle, onların sesleri duyurulmaya çalışılmış. Bana göre hoş bir çalışma. İşte bir tanesi:

“ Benim yaşımdaki çocuklar sporu çok severler. Aslında ben de hareketli şeyleri seviyorum. Top oynamayı, yüzmeyi çok seviyorum. Ancak sporla ilgili kurslara gittiğimde hemen sıkılıyorum. Kuralların olduğu ortamlar beni çok sıkıyor. Ancak yine de spor yapmam için beni sürekli teşvik edin. Yeteneğimin olduğu ve sevdiğim bir spor alanı bulun. Spor yapmamda ısrarcı olun. “

Hepsini yaptım bu dediklerinin be oğul! Neden olmadı? Niye başarılı olamadık biz? Niye? Diye sorasım geliyor bu tanıya sahip bir oğul annesi olarak. Her zamanki gibi sorumun havada kalacağını bile bile.

Olsun varsın. Ben yine de yazacağım o günü: Hani seni İzmir spor’ a yazdırmıştım. Çalışmalara belli bir süre birlikte gitmiştik. Sonra sen kendin gitmeye başlamıştın. Fakat bir gün çalışmalara gitmediğini öğrenince çıldırmıştım. Korku ile harekete geçen öfke ve kızgınlığıma yenik düşmüş, sana şiddet uygulamıştım. O çıldırmışlık halimi anımsadıkça hala suçluluk ve utanç yaşıyorum, inan bana. Çok acı verici karelerden biri benim için. Ne mazeretler ne de özür dilemeler bunu değiştiremeyeceğine göre, bugün söyleyebileceğim tek şey kalıyor; üzgünüm. Bu üzüntüyü tekrar, en başta kendime yaşatmamak adına ilişkilerime bugün daha bir özenli yaklaşıyorum. Sen benim en büyük öğretmenim oldun canım oğlum. İyi ki hayatıma girdin.

Kendimden çıkıp tekrar yazıdan iki pasaj daha aktarıyorum. Bir uzmanın  ağzından, ihtiyacı olanlara bir mesaj olur diye:

“Yaptığım hataların aslında çoğunu hemen yaptıktan sonra fark ediyorum. Bir iş yaparken düşünmeden hareket ediyorum. Sonradan pişman olabileceğim şeyler yapabiliyorum. Ancak kendimi frenleyemiyorum. İçimden bir şeyler, bazı şeyleri zorla yaptırıyor bana sanki. Sonunda üzülüyorum ancak iş işten geçiyor. Lütfen üzüldüğüme ve pişman olduğuma inanın. Özür dilediğimde özrümü kabul edin. Sürekli özür diliyorsun ancak tekrar yapıyorsun, demeyin.”

“Şunu bilmenizi istiyorum; Ben birazcık farklı bir çocuğum. Benim beynim farklı çalışıyor adeta. Olanlar benim suçum değil. Bazen frenleri tutmayan bir arabaya benzetiyorum kendimi. Durmak istiyorum ancak duramıyorum. Durmamda yardımcı olun bana. Anlayış göstererek ve tedavimi yaptırarak.”