Bugüne kadar binlerce yazı yazdım ama en zorlandığım yazı, bu yazı. Kelimeleri bulup, bir sıfat eklemekte en zorlandığım yazı da bu yazı. Yine tüylerimin diken olduğu halde yazdığım nadir yazılardan birisi de bu yazı. Bu nedenle, bazı yakıştırmalar için okurlarımdan peşinen özür diliyorum.

***

Son günlerde ülkemize sığınan mültecilere yönelik başlatılan aşağılık bir kampanya ve bu kampanyaya “bilinçsizce-şuursuzca” destek verenler nedeniyle de sonunda meyvesini iğrenç bir şekilde verdi.

Şimdi sevinebilirsiniz, kına yakabilir, zil takıp oynayabilir, ağzınızdan akan iğrenç salyalarla, sanki o suçu siz işlemişsiniz ve hiçbir suçu olmayan bütün Suriyelileri ülkemizden kovmuşsunuz havasına girebilirsiniz.

Birkaç gündür kafa patlatıyorum, bu kadar aşağılık insanlar kimdir/kimlerdir diye…

Onlara bir sıfat yüklemek pek de kolay değil.

İnsan olmaları zaten mümkün değil.

Hayvan da olamazlar…

Bu mahlûkatların, herhangi bir dine, bir inanca, bir mezhebe veya herhangi bir siyasi görüşe mensup olması da mümkün değil.

Aynı kafa yapısına mensup, aynı düşünceyi taşıyan, aynı aşağılık duygular besleyen bu mahlûkatlar, ülkelerine sığınan Allah’ın emanetine, hıyanet ediyor, kovuyor.

Kendisine yaşam hakkı tanırken, mülteci olanın yaşama hakkı olmadığına inanıyor.

Bu dünyanın efendisi sanıyor kendisini, bu ülkeyi babasını çiftliği sanıyor ve kendisini,  kime yaşam hakkını tanıyıp, tanımayacağına karar verici konumda görüyor.

Onların Esed gibi bir alçağın zulmünden kurtulmalarına sevinemiyor, tıpkı Esed gibi öfkeleniyor, tıpkı Esed gibi kuduruyor, tıpkı Esed gibi ağzındaki salyayla ne yapacağını bilemiyor. “Gidin” demeleri ondandır, “gidin ve ölün”, en aşağılık bir şekilde.

Bunlar Müslüman olamaz. Çünkü İslam’ın muhacirlere bakışı da belli, Ensar’a verdiği kıymet de…

Bu mahlûkatlar bir başka dine mensup da olamaz. Hiçbir dinde kendisine sığınanı kapı dışarı edene rastlayamazsınız.

Hele hele tecavüzü hak göreni bulamazsınız.

Eşinin bile cinsel ilişkiye girmediği bir zaman olan, 9 aylık hamile kadına tecavüz etmeyi salık veren hiçbir din, hiçbir inanç ve hiçbir ideoloji de bulamazsınız.

Zevkse eğer, bir anlık zevk için üç kişinin canına kıyan aşağılık yaratıklara ne sıfat yüklenir, onlar nasıl tarif edilir, bilmiyorum.

Sakarya gibi güzel kentimizde, Kaynarca gibi güzel ilçemizde, 2 aşağılık mahlûk, aynı işyerinde arkadaş oldukları Suriyeli işçinin eşini ve yanındaki 10 aylık erkek çocuğunu kaçırıp, ormana götürüyor.

9 aylık hamile olan ve bir gün sonra doğum için randevu alan Ermani Arrahman’a tecavüz ediyorlar. Sonra başını taşla ezerek, hem kendisini hem de karnındaki çocuğu katlediyorlar. Yetmiyor, 10 aylık masum çocuğu da boğarak öldürüyorlar.

İnanın bu yapılanları anlatmak bile insanın hem yüzünü kızartıyor hem de tüylerini diken diken ediyor. Sanki korku filminden ve Nazi zulmünden fırlamış bir bölüm.

Eğer bunlar insansa, ben insan değilim.

Eğer bunlar erkekse, ben erkek değilim.

Onlar neyse, ben asla o değilim, olmak da istemem.

Belki de sırf bu nedenle onlara “mahlûkat” diyorum, hayvan demeye dilim varmıyor, hiçbir hayvan bu kadar aşağılık olamaz.

Peki bu mahlukatlar kimler?

Bunların bir fikri, bir düşüncesi, bir anlayışı, bir dünya görüşü var mı?

Bunlar herhangi bir dine mensup olamayacak kadar inançtan uzaktır ama hiçbir inançsız da bu kadar alçalamaz.

Bunları bir siyasi partiye, bir görüşe, bir ideolojiye yamamak da, “düşüncesi” olan her fikre hakarettir.

Peki gerçekten bunlar kim, bu düşünceye sahip olanlar, kendilerinin de bir gün “mülteci” konumuna düşmeyeceğinden eminler mi?

Allah korusun, ülkemiz de Suriye gibi olursa, kaçtıkları yerde kendilerine tecavüz edilip, başlarının taşla ezilmesini, eşlerinin, kızlarının hamile halde bu zulme uğramasını hak mı bilecekler.

İtilmek çok mu hoş, horlanmak çok mu hoş, “yabancı” olmak, “sığınmak” veya “misafir” olarak gelmek, bu kadar aşağılanmayı mı gerektirir?

Hazreti Peygamberin niçin Hicret ettiğini bilemeyen, Müslümanları niçin Habeşistan’a gönderdiğinin analizini yapamayan bu mahlûklar, kendilerinin bir dahlinin olmadığı bir savaşta, eşinin ve çocuğunu ırzını, namusunu ve canını kurtarmak için büründüğü “muhacir” kimliğini de algılayamıyor veya onu kendi yerine koyup kıyas yapamıyor. Ya da ne bileyim, bile bile zalimliğini dışa vuruyor.

Peki gerçekten kim bunlar, içimizde olan, aramızda gezen bu mahluklar kim?

Çok düşündüm ama sonunda buldum…

Kendilerini bir dine mensup saysalar da, bunlar bir dine mensup değil, o kesin…

Bunları “Sağcı” veya “Solcu” diye kategorize de edemezsiniz, sağcılığa da, solculuğa da hakaret sayılır.

Ama bunlara kafatasçı diyebilirsiniz…

Çünkü kafatasçılık, yani ırkçılığın da en zirve noktasında, akıl, izan, düşünce, fikir, ahlak, namus, inanç ve insanlık gibi kavramların bir anlamı olmaz.

Onlar için kendi ırkı olmalı, diğer bütün ırklar cezasını çekmeli.

Tarih boyunca meydana gelen ırk kökenli savaşlar, iç kargaşalar ve mezhep çatışmalarının temelinde bu kafatasçılar var ve bunları hiçbir din, mezhep veya ideoloji kabul etmez.

Dünyada terörden bile tehlikelisi, işte bu tür kafatasçılıktır; herkes kendini iyice bir yoklasın, bunun kırıntısı bile “insan” olanda, olmamalı…

Tweetimden seçmeler

Gün gelir paylaşacak güzel şeyler de buluruz...