Deniz, yaptığı açıklamada, Kim, hangi gerekçeyle meşrulaştırmaya çalışırsa çalışsın, ince seçim hesaplarına, iktidar planlarına, saray entrikalarına alet etmeye kalkışan ya da barış ve uzlaşmayla elde edebileceği hakları silah ve şiddetle kazanma niyetine yönelen kim olursa olsun; yani savaş naraları kimden gelirse gelsin, savaş isteyenlere, kışkırtanlara, övgü düzenlere karşı barışı savunmaya ve barış dilini hâkim kılmaya kararlıyız. Komşularda yanan ateşi körükleyerek ülkemiz topraklarına taşıyarak milyonlarca göçmen yaratanlara ve ülke içindeki çatışmalardan kişisel ikbal bekleyenlere izin vermeyeceğiz. Kaos politikacıları şunu çok iyi bilsin ki, biz bu işte yokuz. Savaş cephenize bizi yazmayın dedi.

Kendilerinin gündeminde savaş değil barış olacağını aktaran Deniz, savaş politikalarına destek vermeyeceklerini dile getirdi.

Her çatışmanın, her savaşın çok büyük insani dramları beraberinde getirdiğini anlatan Deniz, şunları kaydetti:

Nerede ve ne zaman bir bombanın patlayacağına dair tedirginlikle yaşam sürdürülemez. Onbinlerce insanın ölümü, yüz binlerce yaralı, sakat, evini barkını terk etmek zorunda bırakılan milyonlarca göçmen savaşları gayri insani bilançosudur. Savaşlar doğa ve insan tahribatları nedeniyle insan eliyle yaratılan en büyük halk sağlığı sorunudur. Fiziksel, ruhsal, sosyal, çevresel ve siyasal sağlık açısından onarılmaz devasa sorunlara yol açar. Yaşayan kuşağı etkilemekle kalmaz gelecek kuşaklarımızı da tahrip eder. Toplumsal yaşamda, toplumsal barışta onarılması güç, kalıcı yaralar oluşturur.
Sağlık emekçileri olarak; hastanelerimizde çalışma şevkimizi zedeleyen “sağlık ortamında şiddet”i azaltmaya, yok etmeye çabalarken, ülkemizin böylesi bir savaş ve şiddet sarmalına girmesine seyirci kalamayız. Üyelerimiz başta olmak üzere tüm sağlık emekçilerine; hekimlere, hemşirelere, ebelere diş hekimlerine, eczacılara, teknisyenlere, sosyal hizmet uzmanlarına, laborantlara, taşeron sağlık işçilerine, hasta bakıcılara yani bir ekip hizmeti olan sağlığı birlikte ürettiğimiz sağlıkçılara seslenmek istiyoruz: Yaşatmaya ant içmiş bir mesleğin mensupları olarak, yaşamı savunmanın ve barış iklimine sahip çıkmanın birincil görevimiz olduğunu bir an olsun aklımızdan çıkarmamak zorundayız. Her gün poliklinikte, ameliyathanede, MR’da -BT’de, eczanede, laboratuarda, serviste bir arada olduğumuz, derdine şifa olmaya çabaladığımız milyonlarca yurttaşımıza seslenmek istiyoruz; Her yer savaş alanı; ölüm, yaralanma ve düşmanlıklarla dolacaksa, oyuncak taşıyan gençlerin bedenlerini parçalayan bombaların sisi dağılmadan, körüklenen savaşla birlikte ülkenin dört bir yanına giden cenazelerle annelerin ağlamaları devam edecekse, birilerinin iktidarı uğruna bu ülkede ölüm alkışlanacak, insan yaşamı bu kadar değersizleşecekse, onarılmaz toplumsal yaralara zemin hazırlayanların, politikacıların, Türk- Kürt kardeşliğini, Alevi-Sünni komşuluğunu, yani toplumsal barışı zehirlemeleri engellenemeyecekse, komşularındaki savaş ortamına körükle giden AKP hükümeti aynı yaklaşımı seçim gerilemesine rağmen geçici hükümet vasfıyla devam ettirebilecekse, ve milyonlarca yoksul Suriyeli göçmenin vebalini taşıyan aynı hükümet şimdi de bir yandan İncirlik Üssü’nü ABD emperyalizminin hizmetine açıp bir yandan F-16’larla dört bir yana bombalar yağdıracaksa, 1990’ların karanlık günlerine dönüldüğüne dair herkeste kaygılı bir bekleyiş başlamışsa, Eğitim-Sen gibi demokrasi mücadelesinin en önemli simgelerinden biri olan sendikanın basılması, yargısız infaz yapılması olağanlaşacak ve binlerce kişi keyfi biçimde tutuklanacaksa ve hatta Cumhurbaşkanı tarafından “niye daha fazla tutuklama olmuyor” hayıflanması yapılabilecekse, ve televizyonları, gazeteleri, sanal ortamlarıyla bu ölüm iklimine, savaş politikalarına alkış sesleri gelecekse dört bir yandan

Deniz, Eğer ölüm yaşama galebe çalacaksa, eğer hastaneler yaşlanarak tedaviye ihtiyaç duyan milyonlar yerine kurşun ve bombalarla parçalanmış gençlerin bedenleri ile dolacaksa, bizler, yaralıya şifa, hastaya derman olmaya çabalayanlar; hekimler, hemşireler, ebeler, diş hekimleri, eczacılar, teknisyenler, sosyal hizmet uzmanları, taşeron sağlık işçileri, laborantlar, hasta bakıcılar neden gece gündüz çalışıyor, neden çabalıyoruz? Tek bir hastanın küçücük umutları büyük bir müjdeye dönüşsün diye binlerce hekim neden ameliyathanelerde ter döküyoruz?  Ateşlenmiş tek bir çocuğu iyileştirmek için yanı başında sabahlara kadar Onbinlerce hemşire neden nöbet tutuyoruz? Doğumhanedeki bebekten, huzurevindeki yaşlısına kadar tek bir canın tedavi süreci aksamasın ve yaşama tutunabilsin diye, ilacını, tetkiklerini, grafiklerini temin eden, inceleyen, ulaştıranlar; eczacılar, laborantlar, teknisyenler, hasta bakıcıları neden gece gündüz koşturuyoruz? diye konuştu.

Deniz, konuşmasını şöyle tamamladı:

Hedefimiz savaş olmayan bir ülkede kızamıktan, diyabetten, astımdan, hipertansiyondan, kanserden yakınan hastalara şifa bulmak, halkımıza psikososyal hizmetleri sağlamak olacak. Aldığımız eğitimi, akıttığımız teri sizlerin politik hesaplarınıza alet etmemeye yeminliyiz, hastalarımız için kullanmaya kararlıyız. Açıklıkla görüldüğü üzere savaşa taraf olan ülkemiz ve Ortadoğu halkları değil. Çözümün, barış ve demokrasiden geçtiğini hepimiz görüyoruz. Yayılmacı politikaların ortadan kaldırıldığı, insanca yaşamanın mümkün olduğu, özgür, eşit, sömürüsüz, bir dünya ve toplumsal sistemin savaşların panzehiri olduğunu biliyoruz. Biz burada bir kez daha tüm sağlıkçılar adına bu önlenebilir soruna sessiz kalmanın, demokratik çözüm yollarını kapatmanın, savaş politikalarını sürdürmenin bir insanlık suçu olduğunu, bu soruna sessiz kalmadığımızı, kalmayacağımızı barış için her türlü demokratik mücadele yöntemlerini kullanacağımızı ilan ediyoruz

PHA

 

Editör: Adıyaman Haber