Aydın, yaptığı açıklamada, toplumsal hayatta önemli bir yer teşkil eden Ramazan ayında dini bir vecibeyi yerine getirmek için oruç tutulmakta ve bununla birlikte bireylerin günlük yaşantılarında önemli değişiklikler olduğunu ifade etti.

"Ramazan ayında yapılan en önemli beslenme değişiklikleri arasında oruç tutan kişilerin günlük beslenme şekli ve öğün sayısını değiştirip üç ana öğün olan günlük beslenme düzeninin iki öğüne indirilmesi ve özellikle hamur işleri, tatlılar, kırmızı et, ekmek, pilav ve makarna tüketiminin artması yer almaktadır" ifadelerini kullanan Aydın, şöyle devam etti:

"Günlük hayatımızda nasıl azar azar, sık sık beslenmek gerekiyorsa oruçluyken debunu sürdürmeliyiz. Gün boyunca alamadığımız besin öğesi ihtiyaçlarımızı karşılamak zorundayız. Ramazan ayında öğünler; sahur ve iftarda iki ana öğün ile iftardan sonra 1- 1,5 saat aralıklarla iki ara öğün şeklinde düzenlenmeli ve mutlaka sahura kalkılmalıdır. Sahurda sadece su içerek niyetlenmenin veya gece yatmadan önce yemek yemenin zararlı olduğu unutulmamalıdır. Çünkü bu beslenme tarzı yaklaşık 12 saat olan açlığı, ortalama 18 saate çıkarmaktadır. Bu da açlık kan şekerinin daha erken saatlerde düşmesine ve buna bağlı olarak günün daha verimsiz geçmesine neden olmaktadır. Bu durumun aksine eğer sahur öğünü, ağır yemeklerden oluşursa gece metabolizma hızı düştüğü için yemeklerin yağa dönüşme hızı ve kilo alma riski artmaktadır. Bu nedenle sahura mutlaka kalkılmalı ve bu öğünde süt, yoğurt, peynir gibi besinlerden oluşan hafif bir kahvaltı yapılmalı ya da çorba, sebze ve zeytinyağlı yemeklerden oluşan bir öğün tercih edilmelidir. Gün içerisinde aşırı acıkma problemi olanların midenin boşalma süresini uzatarak acıkmayı geciktiren kuru fasulye, nohut, mercimek, bulgur pilavı gibi yemekleri tüketmesi; aşırı yağlı, tuzlu ve ağır yemekler ile unlu gıdalardan uzak durulması uygundur"

- İFTARA DİKKAT

İftara dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çeken Aydın, "Ramazan ayı bereket ayıdır ve en bilinen özelliği iftar sofralarındaki çeşitlilik ve bolluktur. İftar öncesi kan şekeri çok düşük olduğundan kısa sürede çok miktarda besin tüketme isteği doğmaktadır. Yapılan en büyük hatalardan birisi de çok hızlı bir şekilde, çok yüksek miktarda besin tüketmektir. Beyin doyma emrini yemekten 15-20 dakika sonra verir. Çok hızlı yemek yendiğinde bu süre zarfında yüksek miktarda, enerjisi yüksek besinler yenilebilir ve bu durum ilerleyen günlerde kilo alımına da zemin hazırlar. Ramazan ayı diyabetik hastalar için ayrı bir önem arz etmektedir. Diyabet hastası olup oruç tutmayı planlayan kişilerin mutlaka Ramazan ayından önce hekimlerinin kontrolünde kan şekeri, kan yağları, kan basıncı kontrolü sağlanmalı ve tedavileri hekimleri ile en uygun hale getirilmelidir. Oruç tutmak isteyen diyabetik hastaların kullandığı ilaçların değiştirilmesi gerekebilir.  Oruç tutan bir diyabet hastası gün içerisinde çok uzun süreli yaşadığı açlığın ardından iftar ve sahurda yediği yemeklerle vücuduna fazla miktarda şeker kaynağı girer. Bu da beraberinde kandaki şeker düzeyinin normalin çok üstüne çıkmasına neden olur. Tokluk kan şekerinin bu kadar yüksek olması kalp hastalıkları riskini de artırır. Diyabet hastalarının kanında çok miktarda bulunan şekerin damar sertliğine neden olması kalbe giden kan miktarını da azaltır. Bu da beraberinde göğüs ağrısı ve kalp krizine neden olabilir. Diyabet hastası olmayan kişilerde yemekten sonra pankreasta üretilen insülin hormonu yeterince hızlı bir şekilde salgılanırken, diyabet hastalarında hızlı insülin salgılaması olmaz. Diyabet hastalığının tedavisinde vücuda çok fazla şeker sokmamak ve pankreası zor durumda bırakmamak gerekir" dedi.

- BU HASTALAR ORUÇ TUTMAMALI

Hangi Diyabetik hastaların oruç tutmalarının riskli olduğunu da anlatan Aydın, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Kan şekeri sık sık normalin altına (<60-70 mg/dl) düşenler. Şeker düşüklüğünü (Hipoglisemilerini) fark edemeyen hastalar. Kan şekeri düzeyleri iyi ayarlanmamış hastalar( 3 aylık HBA1c leri yüksek olan hastalar). Ramazan ayından hemen önceki dönemlerde diyabet koması atlatmış olan hastalar.Tip 1 diyabet hastaları. Mide veya onikiparmak bağırsağında ülseri olanlar. Kronik böbrek yetersizliği olan ve/veya diyaliz tedavisi gören hastalar, Gebe diyabetliler. Yalnız yaşayan diyabet hastaları. Yaşlı diyabet hastaları oruç tutmaları yüksek risk taşıyan hastalar grubuna girer. Yüksek riskli diyabet hastaları oruç tuttukları takdirde, özellikle ciddi kan şekeri düşüklüğü (hipoglisemi), diyabetik koma (ketoasidoz), vücutta ciddi susuzluk (dehidratasyon) ve damarlarda pıhtılaşmaya meyil (tromboz) risklerine maruz kalabilirler. Diyabetik koma riski, özellikle Ramazan ayı öncesinde kan şekeri kontrollerinin sonuçları iyi olmayan Tip 1 diyabet hastalarında belirgin düzeyde daha fazla görülür. Uzun süre susuz kalmak, hem tansiyon düşmesi, bayılma, düşme ve kırık oluşma riskinin artmasına hem de pıhtılaşma bozukluklarına yol açabilir."

 

Kaynak : PHA
Kaynak: pha