Türk Siyasi Tarihinin Renkli Simalarından Süleyman Arif Emre Gazeteci Abdulkerim Sonkaya İle Yaptığı Söyleyişte Önemli Açıklamalarda Bulundu:

1974’te Kıbrıs Harekâtının Kararını Veren Ecevit Değil, Sayın Erbakan’dı”
 
                                                 Röportaj: Abdulkerim SONKAYA / İSTANBUL
 
Türkiye’nin ve Adıyaman’daki temiz siyasetin öncü ve renkli isimlerindendi. Herkes onu zor şartlarda kıt imkânlarına rağmen inandığı yolda davanın savunuculuğunu yapmakla tanıdı. Bildiğini ve duyduğunu kendisine inanan ve güvenen halk ile yüz yüze paylaşmaktan geri kalmayan temiz siyasetin duayenlerden biriydi. Bestelediği ve okuduğu şiirlerle de büyük üstad Necip Fazıl’ın takdirini kazanmakla biliniyordu. TBMM’de görev yaptığı süre içerisinde demokrat devlet adamlılığını savunmakla tanınan büyüğümüz ve yüreğimizde sevgisini hiç eksik etmediğimiz Süleyman Arif Emre ile Türk siyasetinin yanı sıra memleketi olan Adıyaman’ın dünü ve bugünü konuştuk.
 
Değerli hocam sizi yakinen tanımak için kendinizden biraz bahseder misiniz?
1923 yılında Adıyaman’ın Besni İlçesi’nde doğdum. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra uzun süre serbest Avukat olarak çalıştım. Az Almanca ve Fransızca biliyorum. TBMM 2. Dönem Adıyaman Milletvekilliğini 4, 5 Ve 20. dönem İstanbul Milletvekilliğini yaptım. Evli ve 4 Çocuk babasıyım.
Siyasete ilk kez hangi partide başladınız?
Siyasete ilk kez rahmetli Adnan Menderes zamanında 1950 seçiminden sonra başladım. Rahmetli Adnan Menderes’in başında olduğu Demokrat Parti (DP) 2. dönemde ezici çoğunlukla 1954 seçimlerinde iktidar olmuştu. DP içinde yolsuzluk şikayetleri her geçen gün artarak devam ediyordu. Birçok bürokratların ismi de yine hırsızlıkla anılmaya başlamıştı. Ama mevzuat, hırsıza “hırsız” demeyi yasaklıyordu. Burdur Milletvekili Fethi Çelikbaş “ispat etmek şartıyla yolsuzluk yapanların cezalandırılmasını” isteyen kanun teklifi hazırlamış ve 19 arkadaşına da imzalattırmıştı. Başbakan Menderes bunları duyunca çok kızdı ve imza atan 19 vekili yüksek haysiyet divanına verdirdi. Menderes, Refik Koraltan’a “Bunları neden caydırmadın” diye azarlamıştı. Sonunda bunları ikiye bölmek için de 9 kişiyi ihraç etmişlerdi. İhraç edilemeyen 10 kişi de kendileri istifa ederek DP’den ayrılmıştı. İstifa eden milletvekilleriyle birlikte kısa sürede bu sayı 45 -50’ye çıkınca “19’lar hareketi” olarak Hürriyet Partisi (HP) kuruldu. Bende Ankara’da 150 yakın avukat arkadaşlarıyla birlikte ilk kez Hürriyet Partisine katılarak aktif siyasete başladım. 
İlk İcraatınız ne oldu?
Talat Asal, Osman Rasim Eyüboğlu, Hüsamettin Cindoruk ve 150 genç avukat arkadaşımızla birlikte kapı kapı dolaştık ve bu partiye iltihak ettirdik. Hürriyet Partisi Hızla gelişmeye başladı. Ekrem Hayri Üstündağ Genel Başkan iken vefat etti. Yerine gelen Feyzi Lütfü Karaosmanoğlu Genel Başkan olunca bana “Git Adıyaman’da Hürriyet Partisi’ni kur” dedi. Ben de gittim kurdum.
Memleketiniz olan Adıyaman’da Parti Kurarken Çok Sıkıntı Çektiniz mi?
Hayır kesinlikle asla sıkıntı çekmediğimiz gibi hemşehrilerimden büyük ilgi görmüştüm. Bu beni baya motive etti. Adıyaman’ın nüfusu o zaman 24 bindi. O zaman fabrikaları kapatmak istediler 27 Mayısçılar… Büyük mücadele verdik. Bu mücadele sonunda halk bizi başkan seçti. O zaman İsmet Paşa başbakandı. en iyi pamuk Adıyaman’da olduğu için bir fabrika kurduk. Adıyaman’ın bir özelliği vardı şimdide öyle. Adıyaman söz konusu olunca bütün partiler hepsi birleşirlerdi. Böylece bizim büyük çabamızla 4 büyük fabrika için çalışmalara başladık.
İstanbul’daki Adıyamanlı potansiyelini ve STK’ların çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şuan İstanbul’da 70 e yakın Adıyamanlı Federasyon, Vakıf ve Dernek var. Başta Adıyamanlılar Vakfı olmak üzere herkes kendi çapında güzel şeyler yaptığını biliyorum. Özellikle eğitim alanında önemli hizmetlerin yapılmasını duyunca gereçten çok sevindim.
Sizin döneminizde İstanbul’da ne kadar Adıyamanlı vardı?
Benim zamanımda İstanbul genelinde sadece 2000 Adıyamanlı vardı. Bugünkü gibi diğer ilçelerden pek yoktu. Besnililer çoğunluktaydı. Şimdiki gibi potansiyelimiz olsaydı çok daha güzel şeyler yapabilirdik.
Siyasete Besni`de değil de neden Adıyaman’da başladınız?
Besnili olduğum halde Adıyaman da politika tutturdum. O zaman partilerin hiçbiri Bensiyi ilk sıraya koymadı. Ama bizim partimiz olan Yeni Türkiye Partisi sadece koydu.
Adıyaman’ın ilçelerinden beklenen oyu aldınız mı?
Evet, almıştım. Başta hiç beklemediğim Gerger ve Çelikhan gibi ilçelerde çok güzel oy aldım. O zaman Besni de hiçbir akraba birbirlerine tutkun olmadığı için çok az oy almıştım. Yani Çelikhan ve Gerger’de aldığım oyları kendi ilçem olan benside almamanın üzüntüsünü yaşıyordum.
Neden daha sonra Ankara?
Daha sonraki dönemlerde Ankara da politika ya başlamak benim doğrultumda oldu. Adıyaman’da sadece bir dönem seçildim. Geri kalan dönemlerde İstanbul’da devam ettim.
Adıyamanlı ilk ve son bakanı olarak konuya ilişkin duygularınızı alabilir miyim?
Hayatım boyunca 5 defa milletvekili oldum. Milletvekili olurken de asla Bakan olacağım diye yola çıkmadım. Ve böyle bir hedefim de asla olmadı. Şayet hayırlı dediğiniz ve doğru bildiğiniz bir yola giriyorsanız. Mutlaka bir yerde her an önemli sürprizlerle karşılaşıyorsunuz. Ve beklemediğiniz hayırlı kapılar açılıveriyor. Hele işin içinde dava adamı olarak yola çıkarsan gerisi kendiliğinden geliyor zaten.
Bakan olmadan önce bir hayaliniz var mıydı?
Tek hayalimiz vardı o da İslam’ın sancaktarlığını yapmak ve davasına hizmet etmek olmuştur. Ayrıca içimizde hep Kur’an-ı kerimin nizamını hayata geçirmek için bir parti kurmanın derdindeydik. Bu nedenle Bakan olmaktan ziyade davamızın bekçiliğini yapıyorduk.
Dava dediğiniz neydi?  
Elbette her insanın bildiği bir davası vardır. Bizimde tek davamız demin dediğim gibi Kur’an-ı kerimin yolundan gitmektir. Şu iyi bilmelidir ki, siyasette davası olmayanın akıbeti olmaz. Geçmişte de bunu çok iyi gördük. Şu anda da görüyoruz.
1972 de Milli Selamet Partisi (MSP) Sizin Genel Başkanlığınızda kurulmuştu. Ve sizi bekleyen ağır sorumluluğun üstesinden nasıl gelebildiniz?
Evet! 1950`lerde Demokrat Parti, 1960’larda Adalet Partisi`nde örgütlenerek merkez sağ partiler içinde yer almayı tercih eden siyasal İslamcı akım havası vardı. 26 Ocak 1970`te Millî Nizam Partisi (MNP) adıyla ayrı bir siyasi güç olarak ortaya çıktı. MNP, 1969 seçimlerinde Konya`dan bağımsız olarak parlamentoya giren Necmettin Erbakan ve 17 arkadaşı tarafından kuruldu. Bende bu kurucu üyelerden biriydim. Partimiz parlamentoda 3 milletvekili ile temsil ediliyordu. 5 Mart 1971`de, MNP hakkında "laikliğe aykırı çalışmalar yürüttüğü" gerekçesiyle açılan dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, 20 Mayıs 1971`de, partinin "laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması prensiplerine aykırı olduğu" gerekçesiyle kapatılmasına karar verdi. Böylece Erbakan hoca, MNP`nin kapatılmasından sonra önce Almanya daha sonra ise İsviçre`ye gitti. Bir süre orada kaldı. Kapatılan MNP`nin kadroları, benzer bir tüzükle, yaklaşık 1,5 yıl sonra 11 Ekim 1972`de, Millî Selamet Partisi (MSP) adıyla benim Genel Başkanlığımda yeni bir parti kurduk.
Millî Selamet Partisini kurarken Erbakan Hoca’nın tavrı ne oldu?
Kendisi siyasi yasaklı olduğu için ilk etapta kurucuların içerisinde yer almayan Sayın Erbakan, partimize 1973 yılında Mayıs ayında katıldı. 20 Ekim 1973’te ise Partinin Genel Başkanı oldu. 14 Ekim 1973 genel seçiminde % 11’lik oy alarak 48 Milletvekili ile seçime girdi. 26 Ocak 1974 yılında ise CHP-MSP koalisyonu kuruldu. Başbakan Bülent Ecevit olurken, Sayın Necmettin Erbakan ise başbakan yardımcısı olarak görev yapmıştı.
Sözü gelmişken 1974’te Kıbrıs harekâtının kararını veren irade kimden gelmişti?
Ecevit, bu sorunu Yunanistan ile diplomasi çerçevesinde çözmenin gayretindeydi. Oysaki sayın Ecevit, diplomaside geri adım atmasının faturasının ne kadar ağır olduğunu bilmiyordu. Erbakan ise haklı davanın arkasında olmayı tercih etti. Şayet Ecevit o gün Sayın Erbakan gibi düşünseydi bugün Kıbrıs adasının tümü Türklerin elinde olacaktı. Yıllar geçti hala biz bunun ağır faturasını çok ağır ödüyoruz. Böylece Kıbrıs’ın fatihi Bülent Ecevit değil, Necmettin Erbakan hoca`dır.
Bu konuda Amerika’nın ve Avrupa ülkelerin tavrı nasıldı?
Zamanın ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger harekâttan sonra Başbakan Bülent Ecevit’i arayarak, “Mehmetçik Kıbrıs adasına huzur getirdi. Sizin sayenizde demokrasi geldi adaya” diyerek tebrik etmişti. 
Efendim Türk Milleti sizi sadece siyasi kimliğinizle tanımadı aynı zamanda şair ruhlu olarak da tanıdı. Buna ne dersiniz?
 Evet, hayatımın büyük bir bölümünü siyaset yaparak geçirsem de geri kalan boş zamanımı şiir bestelemekle geçirirdim. Şiir’e olan aşkım gerçekten bir başkaydı. Bazen TBMM’de siyasi tansiyonun olduğu zamanlarda bu tansiyonu düşürmek için şiir okuyarak bu atmosferi dağıtmaya çalışırdım. Bu yüzden herkes bana dua ederdi.
Büyük Üstad, Necip Fazıl ile unutamadığınız bir hatıranız oldu mu?
Elbette… Kendisi ile birlikte bir gün Adıyaman’a konferans vermeye gitmiştik. Dönüşte Ankara ya dönerken yolda kendisine bestelediğim şiiri okumak istedim. İstemeyerek de olsa günlümü kırmamak için “oku” deyince üzülmedim desem yalan olur. Birincisini okudum bana ikincisini de oku dedi. Böylece üç, dört, beş, altı derken tam 7 şiir okuttu. Kendisi bana “her konuda tolerans gösterebilirim ama şiirde asla taviz vermem” diyordu.
Nasıl Şiirlerinizi beğenmiş miydi?
O kadar hoşuna gitti ki benim şiirlerim hepsini aldı çantasına koydu. Hayırdır ne oluyor efendim? Dedim. Bunları kitap haline getireceğim dedi. Daha sonra şiirlerimi kitaplaştırırken de beni “Derin bir şair” olarak takdim etmişti okuyucularına… Bu durum beni çok duygulandırmıştı. Nur içinde yatsın o günden sonra kendime olan güvenim daha da arttı.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Uzun bir aradan sonra beni geçmişe götürdün. Allah sizden razı olsun.
Editör: Adıyaman Haber