AK Parti Adıyaman milletvekili Adnan Boynukara, HDPnin sivil siyaseti PKKnın şiddetine tercih ettiğini söyledi.

Boynukara, yaptığı açıklamada, HDPnin halkın beklentilerini karşılamaktan oldukça uzak olduğunu, anayasa değişikliğine rağmen ifade vermeye gitmeyerek, bunu bir kez daha gösterdiğini ifade ettii.

 Halkın bundan sonraki pozisyonunu belirleyecek olanın ise devletin halka karşı sergileyeceği kuşatıcı tutum ve terörle mücadele kararlığı olacağını belirten Boynukara, Terörün, bir hak arama aracı olmadığı ve sorunların çözümüne hiçbir katkı sağlamadığı gerçeğini, terör örgütlerine kabul ettirmek mümkün olmuyor. Özellikle Marksist düşünceye sahip terör yapılanmaları, “zorun rolü” kavramı üzerinden kendilerince ‘başarı’ olarak gördükleri iklimin geçici olduğunu anlamıyorlar. Bunun en somut örneği son 2-3 yılda yaşadıklarımızdır. Devletin, “Meseleyi silahın dışında çözmek mümkün mü” arayışını ‘zayıflık’, hatta ‘acziyet’ olarak değerlendiren terör örgütü, binlerce insanın ölümüne neden oldu. Burada dikkate değer olan şey, doğal karakterleri gereği şiddet, silah, kan ve ölüm dışında hiçbir şeyden anlamayanlardan ziyade, sivil siyasete inandığını ve sivil siyaset yapacağını söyleyenlerin sergiledikleri tutumdur. Buna en somut örnek ise HDP’dir dedi.

- HALK SİYASETE DESTEK VERDİ

Halkın siyasete destek verdiğini aktaran Boynukara, şöyle edvam etti:

Toplumun dikkate değer bir kesimi, HDP’nin PKK terör örgütüyle var olan ilişkisine rağmen, bu partiye oy verdi. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde halkın HDP’ye olan desteği, sivil siyasetin güçlenmesi ve çözümün tarafı olması anlamında önemliydi. Halkın desteğine ilişkin en doğru okuma, PKK terör örgütüyle bilinen ilişkisine rağmen; “Bizim var olan ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal sorunlarımızın çözülmesini istiyoruz, ama bu çözümün silahla değil, TBMM çatısı altında ve sivil siyaset yoluyla” ifadesidir. Bu çok anlamlıydı. Ancak HDP söz konusu desteğin kıymetini bilemedi ve doğru okumayı yapamadı. Halkın bu desteğini PKK terör örgütüne tahvil etti. 7 Haziran seçim sonuçları bir partiye tek başına hükümet kurma imkanı tanımadı. Bu nedenle de koalisyon olasılığı ortaya çıktı. HDP, ayrıştırıcı bir üslupla, seçimden birinci parti çıkmış olan AK Parti’yi dışarıda bırakacak formüllerin peşine düştü. CHP, MHP ve HDP itikafına dayalı bir blok arayışına girdi. Mevcut siyasal pozisyonlar dikkate alındığında, mümkün olmayan blok arayışı, HDP’nin sivil siyaseti adeta bloke etmesine dönüştü. Böylelikle, iradesini ve halktan almış olduğu desteği PKK’ya tahvil ederek, terör örgütünün bile gerisine düşmüş oldu. O günlerde HDP “AK Parti ile asla koalisyon düşünmüyoruz” açıklamasıyla, oy aldıkları halka değil, seçim sürecinde kendilerini motive eden güç merkezlerine, yani dışarıya mesaj vermeyi tercih ediyordu. Öyle ki, tüm silahlı gücünü HDP’nin emrine vermiş olan PKK terör örgütü dahi, bu tutumun yanlış olduğunu açıklamak zorunda kalmıştı. Hatırlarsak, terörist Bayık bile,“HDP tarihi bir hata yaptı” demişti. HDP’nin sivil siyaseti bitiren tek pozisyonu, seçim sonrasında sergilediği tutum değildir. HDP değişik tarihlerde, sokak ve şiddet çağrısı yaparak, terörü şehirlere indirmek için PKK’nın yürüttüğü terör faaliyetlerine katkı sağladı, zemin oluşturdu. Buna ilişkin onlarca örnek verilebilir. Konuyu somutlaştırmak için birkaç örnek vermek gerekirse  Bunun en somut örneği, çözüm süreci devam ederken 6-8 Ekim tarihinde yaşananlara sebep olan çağrısıdır. HDP Merkez Yürütme Kurulu’nun 6 Ekim 2014’teki olağan toplantısının ardından yapılan; “Kobani’de yaşanan katliam girişimine karşı 7’den 70’e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz. Bundan böyle her yer Kobani’dir” açıklaması üzerine PKK terör örgütü yandaşları, onlarca insanı öldürdü ve şehirleri yakıp yıktı… 26 Haziran 2015 çağrısı; HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Kobani’ye DAEŞ militanlarının saldırısına ilişkin, “Eğer, bu katliam, bu soykırım ve işgal girişimi, sizin desteğinizle gerçekleştirilmediyse, buyurun bunu kanıtlayın, biz de inanalım, Türkiye de inansın. Aksi durumda bizim iddialarımız geçerlidir, önünüzdeki günlerde, geçmiş süreçte gerçekleştirdiğimiz bir sivil inisiyatif ve direniş hareketini Suruç hattından yeniden canlandırmak gibi bir çağrımız da var. Bütün halkımızı da yeniden tarihsel bir sorumluluğa davet ediyorum, çağırıyorum” diyerek sokak ve şiddet çağrısı yapmıştı. 23 Haziran 2016 tarihinde belediyelere kayyum atanmasına ilişkin konu gündeme geldiğinde terörist Murat Karayılan “Kayyumları hedef alacağız, halk bunlara izin vermesin, belediyelerde nöbet tutsun” dedikten kısa bir süre sonra HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ “Kayyumları tanımayacağız, çalıştırmayacağız. Gerekirse halkla birlikte belediyelerde nöbet tutacağız” açıklaması yapmıştı. İki açıklama arasındaki benzerliği görmemezlikten gelmek mümkün değil! 20 Ağustos 2016 tarihinde Gaziantep’te bir düğüne gerçekleştirilen saldırıdan sonra ise “Bizim düğünümüz hedef alındı, bunun suçlusu hükümettir, halkımız özsavunmasını yapsın” diyerek sokak ve şiddet çağrısını yenilemişti. Bunlar sadece birkaç örnek. HDP, 6-8 Ekim’den beri onlarca provokasyon ve sokak çağrısı yaptı. Şiddeti şehirlere indiren çukur terörüne sahip çıkın dedi. Kazılan hendeklere destek çağrısı yaptı, yüzlerce insanın ölmesi, şehirlerin teröre teslim olması süreçlerine destek oldu, öncülük etti. Bunları, sivil siyaset faaliyetleri olarak değerlendirmek, demokrasiyi katletmektir. Halbuki, demokratik toplumlarda hak ve özgürlük talepleri seçilmiş vekiller ve siyasi partiler aracılığıyla yasama ve yürütme içerisinde yapılır. Oysa HDP, tüm çağrıları halk tarafından yanıtsız bırakılmasına rağmen, ısrarla halkı sokağa çağırdı. Gerçekten de HDP’nin onlarca kez yinelediği sokak çağrıları bekledikleri gibi sonuç almadı ve insanlar sokakları savaş alanına çevirmek yerine, bu çağrılara tepki göstermeyi tercih etti. HDP ise seçilmiş olmanın gereğini yerine getirmedi ve iradeyi örgütlere teslim etti. HDP’ye iki basit soru sormakta yarar var. Madem bunu yapacaktınız, neden halktan oy istediniz? Halk, sokakta şiddetle hak talep edecekse siz neden Meclis’te olmak istediniz

- HALK ÇAĞRILARA KULAK VERMEDİ

Halkın bu çağrılara karşılık vermemesini değerlendiren Boynukara, HDP’nin sokak ve şiddet içeren tüm açıklamalarına karşılık, halk bu çağrılara destek olmadı, sokağa çıkmadı. Her seferinde çok sınırlı bir katılım oldu. Bunu, halkın şiddete değil sivil siyasete olan inancıyla açıklamak mümkün. Bu tutumu; “Halk HDP’ye oy vermeyecek” diye yorumlamak tek başına doğru değil elbette. Halkın söylediği açık; “Sivil siyasete evet, sokağa, şiddete ve teröre hayır!” Burada; sokak gerilimlerinden bıkmak, sokak çağrılarındaki talepleri hayati risk almaya değer bulmamak, seçilmiş vekiller aracılığı ile siyasa üretilmesine inanmak, huzur atmosferine alışmak, terörle mücadele konusundaki kararlılık gibi gerekçeler sıralanabilir. Halbuki HDP, halkın bu beklentilerini karşılamaktan oldukça uzak olduğunu, anayasa değişikliğine rağmen ifade vermeye gitmeyerek, bir kez daha gösterdi. Halkın bundan sonraki pozisyonunu belirleyecek olan ise devletin halka karşı sergileyeceği kuşatıcı tutum ve terörle mücadele kararlığı olacaktır şeklinde konuştu.

Kaynak : PHA
Editör: Adıyaman Haber