Demokrasilerde toplumun her ferdi gerektiğinde hem toplumsal, hem ferdi olarak çeşitli platformlarda demokratik tepkisini ortaya koyma hakkına haizdir.

Varsa ortada bir olumsuzluk, haksızlık, yanlışlık, ya da terör eylemi, bunlara karşı asil duruş sergilemek herkesin en temel hakkıdır.

Hz. İbrahim’den yana tavır alan küçücük bir kuşun, gagasına almış olduğu bir damla su ile, Nemrut’un arşa ulaşan ateşini söndürmeye koşması da, o kuşun en temel demokratik hakkıydı.  

Anlayacağınız sadece insanların değil, canlı varlıkların tümünün haksızlığa karşı omurgalı duruş sergileme gibi bir hassasiyeti vardır.

Tabi söz konusu hassasiyetler herkese nasip olmuyor o başka…

Dönüp geriye baktığımız zaman; hepimiz son otuz-kırk yıldan bu yana terör eylemlerini sürekli duyuyoruz!

Güvenlik güçlerimiz bölücü örgütlere karşı kahramanca mücadele ediyor elbet. Lakin zaman zaman şehitlerimiz de olmuyor değil…

Her şehit haberi duyulduğunda yüreğimiz paralanıyor, içimiz kor ateşe dönüşüyor, feryadı-ı figanımız arşa yükseliyor.

Kolay değil tığ gibi delikanlıları toprağın kara bağrına yatırmak, kolay değil gençlerin şehit olmasına tanıklık etmek, kolay değil kınalı kuzuların cansız bedeniyle karşılaşmak…

Şehit haberlerini duyarken, içimizin sızılıyor olmasından ötürü elbette Nemrut’un ateşini söndürmeye giden kuşun gösterdiği reaksiyonun aynısını göstermeliyiz.

Elbette demokratik tepkimizi ortaya koymalıyız, tabi ki omurgalı bir duruş sergilemeliyiz…

Bu bizim en demokratik hakkımız…

Bu bizim insani vazifemiz…

Bu bizim doğal mücadelemiz…  

Ancak gerekli tepkimizi ortaya koyarken, kaş yapanın göz çıkartma meselesine dönüştürmeyelim…

Yoksa neye yarar söylemlerimiz, neye yarar eylemlerimiz?..

7 Haziran seçimlerinin akabinde akamete uğrayan “çözüm süreci” ile birlikte gün olmuyor ki şehit haberleri duyulmasın, gün geçmiyor ki çatışma haberleri gelmesin…

Şehit haberleri duyulunca doğal olarak tepkimizi ortaya koyuyoruz, koymalıyız da…

Fakat bölücü örgütlerin hain eylemlerine karşı tepkimizi gösterirken neden taşkınlık yaparak masum insanların işyerlerine saldırıyoruz?

Neden hainlerle uzaktan yakından alakası olmayan suçsuz ve savunmasız insanların araçlarını taşlıyoruz?

Neden şehirlerarası toplu taşımacılık yapan otobüslerin önüne çıkıp terör estiriyoruz?

Doğu kökenli vatandaşlarımızın tümünü potansiyel suçlu olarak görmek ve bu amaçla gördüğümüz her ortamda linç etmeye kalkışmak da ne demek?

Olmuyor beyler olmuyor…

Irkçı tavırlarınızla, faşizan söylem ve eylemlerinizle PKK’nın ekmeğine yağ sürüyorsunuz!

Cennet vatanımızın üzerinde hain emelleri bulunan dâhili ve harici odakların senaryolarına figüran oluyorsunuz!

Rahmetli Necmeddin ERBAKAN hocamın; “Türk ile Kürt’ü ayırırsanız, ne Türk kalır ne Kürt. Eğer birleştirirseniz, Çanakkale misali ne İngiliz kalır ne Fransız" sözünü kendimize şiar edinirsek ancak felaha erişebiliriz.

Haberiniz ola…  

Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…

 

                                                                                                                   Bilal KARADAĞ

[email protected]