Bizlere bahşedilen nimetleri, hoyratça kullanmakta üstümüze yok maşallah.

Canlıların en tehlikelisi olan biz insanlar, hiç bitmeyecekmiş gibi kullandığımız, faydalandığımız birçok nimetin sıkıntısını çekiyoruz, çekeceğiz.

Özellikle su sıkıntısı yaşıyoruz. Susuzluğun etkisiyle, su kıtlığı yaşayacağız gibi görünüyor.

“Görünen köy, kılavuz istemez” misali, adım adım susuz bir dünyaya, kıtlığa doğru gidiyoruz.

Zaman zaman, yazın hafta sonları dağlarda ki mevcut Pınarların başına giderek, temiz, oksijeni bol, açık havada, ormanda, yeşillikler arasında, doğayla baş başa piknik yapardık.

Bir yıla yakındır, pandemik virüs nedeniyle, değil piknik yapmak, başımızı bile dışarıya çıkaramıyoruz.

Haberini aldığımız birçok pınar kurumuş ya da suları çekilmiş, iyice azalmış. Hele bazı insanlar, pınar başlarına düzensiz, yapmış oldukları evlerle, hem doğanın dengesini bozuyorlar, hem doğal yaşamı tehlikeye sokuyorlar.

Bunları görünce, duyunca, hem üzülüyorum, hem kızıyorum, hem de hayıflanıyorum!

Nasıl olmayım ki, uyarıyoruz para etmiyor, cezalar yazılıyor caydırıcı olmuyor, yetkililerin uyarıları etkili olmuyor. Ne yapacağız, nasıl yapacağız, karar veremiyoruz. İnsanlar olarak, hem doğaya hem de doğal yaşama en büyük zararı veriyoruz. Dolayısıyla, bu en büyük sıkıntıyı biz de yaşıyoruz.

Ormanlık ve dağlık alanlarda, birçok pınar ve sulak alanlar var. Gündüz pikniğe gidenler faydalanıyor, geceleri doğal yaşamda hayatlarını idame ettiren diğer canlılar faydalanıyor.

Şimdilerde çoğu kurumuş, kalanlar da yok denecek kadar az su akıyor. Şehrin debdebeli ve keşmekeşli yaşantısından uzaklaşmak isteyenler, o pınar başlarını işgal ederek, derme çatma evler yapıyorlar.

Bununla belki kendilerini tatmin ediyorlar, ama sayısız canlının hayat iksiri, can damarı, yaşama vesilesi olan sulara erişimlerini engelliyorlar. Evleri ya da insanları, pınar başlarında gören sayısız uçan, yürüyen ve sürünen, doğada yaşayan canlılar; pınara gelmekten ürküyorlar, çekiniyorlar, korkuyorlar, susuzluklarıyla baş başa kalıyorlar.

Ev yapmaları yetmezmiş gibi, pınar sularını havuzlarda depolayarak, üzerlerini kapatarak, borularla ve hortumlarla evlerine kadar çekiyorlar, kendilerince bağ, bostan işlerinde kullanıyorlar.

Bazen suyun kışını çoğaltmak amacıyla, kazı yaptıkları, pınar suyunun doğal seyrini değiştirdikleri, sonuç olarak mevcut suyu da kaybettikleri de olmaktadır.

Zaten susuzluğun başımıza musallat olduğu, olacağı bu zaman da, doğanın ve suyun dengesi bozulmaktadır.

Susuz kalan hayvanlar, belki susuzluktan telef olacaklar, belki bazı pınarlara hayatları pahasına da olsa susuzluklarını gidermek için inecekler, saldırmaya-saldırılara maruz kalacaklar.

Susuz kalan doğada yaşayan canlılar, birçok yerde açılan mermer ocaklarının, işlevini tamamlaması ya da yarım bırakılan yerlerde ki mevcut su birikintilerinden içmek zorunda kalıyorlar.

Canlıların içmesinin sakıncalı olduğu ve içinde neleri barındırdığı bilinmeyen bu sulardan içerek, telef olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz.

Köylülerin evcil hayvanlarının, doğada yaşayan canlıların telef oldukları söylentileri kulağımıza kadar geliyor.

Herkesin, öyle kafasına göre evler yapma hakları yok, pınar başlarını işgal etmemesi gerek.

Herkesin, pınarları babasının malıymış gibi kullanmaması gerek.

Herkesin, doğada yaşayan canlıların, o pınarlarda haklarının olduğunu bilmesi ve ona göre hareket etmesi gerek.

Herkesin, pınar sularının üstünü kapatarak, sadece kendine aitmiş gibi evlerinin içine kadar çekerek kişiselleştirmemesi gerek.

Yapılacak ve işgal edilecek işlerin, belirli kural ve kaideler içerisinde, belirlenmiş nizam ve intizama göre yapılması gerekir.

En önemlisi de resmi kurum ve kurumlardan izin alınarak yapması gerekir.

Aksi takdirde, hem susuzluğa daha da katkı sağlamış olacak, hem kendilerini, hem de doğal yaşamda ki canlıların yaşam haklarını gasp etmiş olacak.

Mevcut pınarlar ve işgaller, ne kadar denetleniyor bilemiyorum, ama eğer yapılıyorsa, biraz daha kontrollerin çoğaltılması gerektiği kanaatindeyim. Yoksa hem pınarlar kuruyacak, hem doğal yaşamda ki canlılar susuz kalacak, telef olacaklardır.

Elimizde ki imkânları, özellikle pınarları ve sulak alanları, kısacası suyu, bu kadar hoyratça tüketmemeliyiz.

Bu kadar da olmaz ki!

Kerim BAYDAK