Seviyor, sevmiyor, seviyor... Yok, olmadı, bir daha! Yürüyüş yolu boyunca, her yüz metrede bir papatya. Etti üç papatya. Hep " seviyor " çıktı. Kendimi mi kandırıyorum? Tabii, hep " seviyor " ile başlarsan olacağı o. Hadi bakalım, yüreğin dayanacaksa bir de " sevmiyor " ile başla. Sevmiyor, seviyor, sevmiyor, seviyor... Aaaa! Yine " seviyor " çıktı. Aman yarabbi, gerçekten seviyor mu?

       Nah, seviyor! Seven adam böyle mi yapar be! Kibarlıktan yakasını mı diyeyim, paçasını mı bilmem, kurtarsaydı; yanına bile gelmeyecekti. Hele neydi o azamet? Büyük zafer kazanmış komutan edasıyla,  yukardan yukardan bakışlar, kasılışlar; öğrencisine ders verir gibi nutuk çeken haykırışlar; "Ben böyleyim, benim yapım bu! " diye rest çekişler; " siz "denilerek yapılan genellemeler, serzenişler, daha neler neler...

       Yok arkadaş yok, sen bu sevdadan vazgeç! Adam burnundan kıl aldırmıyor, üstelik sana da öğüt veriyor. Diyor ki;  " Böyle boş şeylere kafa yorma, sen işlerine bak! " Sen ne yapıyorsun? Karşısında ezilmiş, süklüm püklüm, sadece arada sırada, kısık bir sesle uyarıyorsun:" Suçlamalarla gelme, o zaman ister istemez ben de savunmaya geçiyorum, çatışma başlıyor. "

        Ha, sahi nankörlük etme! Yarı alaylı da olsa bir de iltifat alıyorsun: " Takdir ettim, doğrusu gerçekten çok güzel içiyorsun, o kadar içmeye hiç bozulmadın. Bravo sana, benim diyen erkek böyle güzel içemez. Ben bile iki günde zor geldim kendime. " diyor. Bunun altında seni övme mi, yoksa " ben bile " dediğine göre fesatça bir yakınma mı var, anlayabilene aşkolsun!

        Yine de, tüm olumsuzluklara rağmen; ayrılırken, dil alışkanlığından olsa gerek " Görüşürüz! " diyorsun. Arka arka kaçan bir tip ve kafasından geçen muhakkak " Allah Korusun! " Evet, "Allah Korusun! " beni de, aklımı da. Çünkü bazen gerçekten kafayı yediğimi düşünüyorum." Neden mi? " diyeceksiniz. Yukarıda yazdıklarımı okudunuz değil mi? Evet. Peki, olumlu bir tek nokta görebildiniz mi? Hayır!

        İşte sakatlık orda... Ben tüm bunlara rağmen, hala o kişinin bana ilgi duyduğuna inanıyor, sadece bir öfke seli uğruna inatla direndiğini düşünüyorum. Maskeyi de, duygularını ele vermemek için kullandığına kendimi inandırıyorum.

        Ha, bir şey daha düşünüyorum; beni çok saf, daha doğrusu aptal sanıyordu, baktı ki pek de öyle değilmişim, palas pandıras arkasına bakmadan kaçtı. Aslında, gözlerim ve kulaklarım hiçbir ayrıntıyı kaçırmaz. Özellikle, kulaklarım iyi iş görür. Ağızdan çıkan her sözün anlamını, hakkını vererek anlar. Tek eksiğim, pratik değilim. Bağlantıları çabuk kuramıyorum, bu da bana zaman kaybettiriyor.Pabuç kadar dilim de, şans kaybettiriyor. Ayıkla bakalım pirincin taşını!