Pandemi nedeniyle insanlar evden çıkmıyor, çıkamıyor ya da çıkmaktan korkuyor.

Dışarıya çıktıklarında da sürekli kafalarında soru işaretleri, acaba’larla dolaşıyor.

Bir çekince, bir sıkıntı ve stres var üzerlerinde.

Sonuçta hayat devam ediyor.

İnsanların işleri güçleri var.

Hasretleri, özlemleri, yapacakları, yapmayı düşündükleri var.

Dost sohbetlerini özlemek var.

İnce belli bardakta, sohbetler eşliğinde, tavşankanı çaylar içmek var.

Sonuçta ölüm olsa da, bazı şeyleri (her şey) yapmaktan kendilerini alıkoyamıyorlar.

Gerekli tedbirleri alarak, günlük yaşamlarına devam ediyorlar.

Tıpkı herkes gibi, biz de hafta sonu kısıtlamalar olmasına rağmen; kendimizi dağların o buz gibi suyuna, havasına ve doğal yaşamına olan özlemimizi gidermek istedik.

Dostlarla oksijeni bol havayı teneffüs etmek amacıyla sarp dağlarda müsait bir pınar başına gitmekti niyetimiz.

Müsait diyorum, çünkü bizim gibi aynı düşüncede insanlar olunca, gittiğimiz her subaşında tıklım tıklım insanlar vardı. Şu pandemi sürecinde, ne kadar sıkıldıklarının bir sonucudur diye tahmin ediyorum.

Oturacak yer bulmakta zorlanınca, “şurası olmaz, burası uygun değil” derken, bir an da kendimizi yüksek dağların tepesinde gördük.

Asfalt yoldan stabilize yola saparken, orman içirişinde kıvrılan toprak ve taşlık yollar, engeller falan derken; kimsenin uğramayacağını düşündüğümüz bir pınar başına doğru yol alıyoruz. Yolculuğun en güzel yanı, arabamızın altının yüksek olması, yola uyum sağlamasaydı. Bazen tırmanarak, bazen inerek, zor belâ aracımızla vardık. Öyle ki bazı yerlerde, inip yürümek zorunda kaldık.

Aynı yere gelen farklı iki yol vardı. Biz birini seçmiştik. Ancak pınar başına vardığımızda, diğer yolu seçerek gelenler de vardı. Hatta mağara ve kayadan çıkan buz gibi suyun başına gelirken, 150-200 metrelik sarp yokuşu çıkmak zorunda kalmışlardı. Sarp kayalıklar arasında olan pınar başına gelen birçok araba hararet yapmış, yarı yolda kalmışlardı.

Bir an da kendimizi kadın, erkek ve çocuklardan oluşan ailelerin arasında bulduk. Bu kalabalıkla suyun başında ne biz rahat edebilirdik ne de onlar rahat edebilirlerdi. Oradakilerin bazılarını tanıyorduk, ama bazı arkadaşlarımız rahatsız olabilirlerdi, yanımızda ki çocuklar rahatça oynayamazlardı.

Biz yine yapmamız konusunda aramızda konuşurken, oradakilerden bazıları huzursuz olduğumuzu görünce; “erkekler şuraya gitsin (mağaraları göstererek), kadınlar da suyun başında olsunlar” dedi. Bu bizim istediğimiz ve beklediğimiz bir cevap değildi. Su için o kadar zahmet çekip, başında oturamamak, işimize pek gelmiyordu. Hem şu pandemik virüs ortamında, dağın başında da olsa, sosyal mesafeye dikkat etmek en güzeliydi. İki tarafında rahat etmesi için, bizim gitmemiz gerektiğini söyledik. “Yok,” falan dedilerse de rıza gösterilince, ayrılmaya karar verdik.

Zor belâ indiğimiz yoldan, bin bir güçlükle çıkmak, bizi hayli yordu. Aracın zorlanacağını bildiğimizden, çocukları arabayla gönderdik. Biz yaklaşık 6 km. uzaklıkta bulunan farklı bir pınar başına doğru yola koyulduk. Yokuş yukarı çıkabilmek için harcadığımız efor ve kalori, aslında isteyip de yapamadığımız bir sporun sonucuydu. Tepeye vardığımızda, ter içinde kalmıştık. Güneş yakıyordu, ama rüzgâr olunca, serin bir hava vardı. Alternatif olarak gördüğümüz pınarın başında, kimse yoktu. Bize uygun bir yer bulmuştuk. Tam da çocukların koşup, top oynayacakları serin bir ortamdı.

Henüz Dutların olduğu ağacın altında, saç kavurmamızı yapıp, afiyetle yedik. Buz gibi pınarın önüne koyulan karpuzu kestik. Su kaynağı az da olsa, buz gibi bir suydu, hemen önünde ki toprak havuzda toplanmış, harikulade bir manzara oluşturmuştu.

Aradığımız ortam oluşmuştu. Dostlar güzel, manzara güzel, yemek güzel, su soğuk, çaylar demli olunca, lâtifelerle dolu sohbetlere doyum olmuyordu.

Pandemi sürecinde güzel bir gün geçirdik. Yedik, içtik, güldük, eğlendik ve geldiğimiz yoldan evimizi çok şükür sağ salim döndük. Bazen böylesine doğa kaçış kaçamakları yapmak gerekiyormuş. İnsan mutlu, huzurlu, deşarj olup, zinde kalma vesilesi oluyor.

 

Kerim BAYDAK

[email protected]