Geçen yıl(2019) atölyede tanıştık kendisiyle. Oğlunu yeni kaybetmişti. Ha bre, kendini anlatan yazılar yazardı. Atölyeye geliş amacını da “ yazı benim için sağaltım aracı “ diye belirtirdi. Yaratacı yazarlık atölyesiydi gittiğimiz. Fakat onun “ kurguyla “ ilgili direncini hem kendisi farkındaydı hem biz.

Biraz yakınlaştıkça onun kendi çizgisinde açık fikirlilikle önerilen kitapları okuduğuna tanık oldum. Şu sıralar elinde Leyla Erbil’in “ Cüce” adlı kitabı varmış. Bilinç akışına duyduğu ilgiyi ben de sezmiştim.Emekli Edebiyat öğretmeni olmasına rağmen, öyle uzun uzadıya edebi tartışmalardan da hoşlanmadığını biliyorum.Varsa yoksa kendisiyle uğraşmak işi.

Olmadı konuşmaz gözyaşlarını konuşturur çoğu zaman. Çok seyrek de olsa yaptığımız sohbetlerde konu genelde ebeveynlerimiz üzerine odaklanır.Öyle çok bilgi verir ki yaşamı hakkında cesurca paylaştıkları… Yorumu size ait olmak üzere, İşte böyle bir telefon konuşmasında bana anlattıkları:

“Benim annem yaşlandı ya! Şükürler olsun, o maviş gözlerinde henüz yaşam pırıltısı var. Rahmetli babamla şarkıları “ O ağacın altını şimdi anıyor musun?”du ve bana da okuturdular hep. Aklıma takıldı, muhabbet olsun diye sordum;” Bir öyküsü var mı?” Diye.

-Yok ya öyle özel bir ağaç filan. Şu Aydın otoyolu ilk açıldığında, caddeye çıkar aşağı yukarı gezer; bazen de kenara oturur seyrederdik gelip geçen arabaları. Baban da şarkı söylerdi hep. Herhalde o zaman da bu parça meşhurdu. Bir de Pazar günleri, şimdi müze olan haranın oralarda futbol oynanırdı. Onu izlemeye giderdik. Eskiden gezme dendi mi bunlar yapılırdı.

Anlayacağın annem bunu öyküden saymıyor. Tıpkı rahmetli oğlumun babasıyla benim parçamızı romantik bulmadığı gibi. Oğlum küçükken boşandığım babasıyla parçamızın adı;” Dağlar seni delik delik delerim.”

En içime oturan da ne oldu biliyor musun, annem sohbetin sonunda durdu ve dedi ki:

-Ya bizim parçamız “ Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllar”mıydı!?