Kafamın içinde gördüğüm bir rüyadan yola çıkarak, günlerdir örtmek, örtünmek sözcükleri üzerine bir sürü yazı yazdım. Eyleme dökme zamanı geldi dedim, oturdum yazacağım hiçbiri gelmiyor aklıma. Onun için bu yola baş koymuşların önerilerinden biri” kâğıt kalem olsun yanınızda” boşu boşuna söylenmiyor.

Neyse, elimde giriş yapabileceğim tespit var. Hatırladığım kadarıyla düzenli rüya defteri tuttuğum için o gece gördüğüm rüyadan yola çıkarak “ örtmek “ sözcüğü ile ilgili not almıştım. Rüya sözlüğünde şöyle yazıyor:

“Örtmek: Gizlilik amacıyla yapılan bir şeyin üzerini örtüyorsan, kendinden gizlediklerine dikkat çeker; korumak amacıyla birinin ya da bir şeyin üstünü örtüyorsan, ihtiyaçlarının farkına vararak sorumluluğunu almandır.”

Ne fark eder? Sonuçta kendimi kendimden de korumak bir özşefkat meselesi değil midir? Hep kafam karışır böyle ayrıştırmalarda. Başkalarının kusurunu ört, kendi kusurlarını ört, ört babam ört! İyi ki şu Pandora’nın kutusu açılmış da ne olup olmadığımız yolunda birazcık olsun farkındalık olanağımız var. Yaşasın kötülük, diye bağırasım var vallahi!

Yine gündemime ve yazıma kendimi oturtayım en iyisi. Psikologun doldurmam için verdiği o malum testi doldururken bir soru özellikle dikkatimi çekti; “ Anne ya da babanızla paylaşmadığınızda kendinizi onlara ihanet etmiş gibi hisseder misiniz?” Tam olarak soruyu toparlayamamış olabilirim ama bu minvalde bir soruydu. Yanıtım ‘ evet’ oldu.

Kız çocuğu olduğum için geleneksel yapı içinde babamla annem aracılığıyla bazı şeyleri paylaşmış olsam da annemle hemen hemen çok enderdir paylaşmadığım şeyler. Paylaşmadığımda da resmen ona ihanet ediyormuşum duygusu çok nettir. Bugün de dâhil. Bunu itiraf ederken zorlanıyorum ama öyle ne yazık ki. Bunun yanlış olduğunu bildiğim için böyle söylüyorum. Fakat bu kadar iç içe yaşarken nasıl olacak bu? Bak yine mazerete sığındım hemen. Hâlbuki aramızda kilometreler de olsa bu böyleydi.

Bilmiyorum. Ben buradan nasıl çıkarım, diye araştırıyorum. Altında yatan utanç ve suçluluklarımı görüp özgürleşiyorum. “Önce ben hep ben değil!” ilkesinin içselleşmesi için ayak işleri yapıyorum. Bütün bunlara rağmen sonuca değil sürece odaklanmaya özen gösteriyorum.

Biliyorum. Ben aldığım mirasın da farkındayım. Savaştan eşleri dönmeyen, savaşta ölen ya da öldüren eşlere sahip, bir gecede doğdukları toprakları bırakıp gizlice kaçan, geldikleri yerde de “ pis göçmen “ diye ev bile verilmeyen, birbirlerine “ elin iyisindense kendi kötün yeğdir” “ kol kırılır yen içinde kalır” “kan kussan kızılcık şerbeti yuttum “ diyeceksin diye iliklerine işlemiş kadınlarda dolu tarihe sahibim. Fazla ayrıntılara girmeden bir şeyin daha altını çizmek istiyorum; ben annemin anneannesinin adını yeni akıl edip anneme sordum, aldığım yanıt ‘ Ürke ‘ oldu.

Epigenetik kodların keşfinde en az üç kuşak öncesine gidilmesinin altı çizilir ya; benimki çizildikçe kalınlaşıyor. Bazen aşamayacakmışım gibi geliyor o kalın duvarı. Fakat benden sonra gelecek olan kadınlarımıza ışık olur mu diye de umut oluyor. Belki böylece yaşamıma da anlam katıyorum. Züğürt tesellisi mi? Bakalım.