Oğlumun babasıyla ilişkimiz iyi gitmiyordu. Kendimi çaresiz hissediyordum. Konuşmanın yollarını arıyordum. Konuşamıyorduk. Ben de o döneme denk gelen, Levent Yüksel’ in yorumladığı Sezen Aksu parçasını ezberledim. Her fırsatta bu parçayı söyleyerek, aklım sıra kendimi ifade etmeye çalışıyordum.

Hâlbuki ona ve kendime dikte etmeye çalıştığım şeyleri bu gün fark edince şaşırıyorum. Geçen sabah yürüyüşte nakarat kısmı takıldı dilime. Anımsayalım hep birlikte:

“Ölürüm yoluna ölürüm de yine boyun eğmem

Yakarım dünyayı uğruna ama sana eğilmem

Öyle sınırsız öyle derin öyle çok severim ki korkarsın

Kuruyup çöle dönsem de pare pare olsam da yenilmem”

Aman Allahım, dedim “ Nasıl bir meydan okuma kendini tüketircesine!”

Gemileri de kendimi de yakarım!

Murathan Mungan’ın bir söyleşisine katılmıştım. Zihnim nakarattan sonra o söyleşiye sıçradı. Konuşmasının bir yerinde şöyle demişti sanatçı:

“Gençken sevgilinizle kavga ettiğinizde kapıları çarpıp çıkmak kolay oluyordu. Fakat şimdi diyorsunuz ki; bunu yarın bir daha konuşalım.”

Çok hoşuma gitti, bu samimi itirafı. Ki ben yıllarca Murathan Mungan okumadım, onun özel yaşamına bakış açımdan dolayı. Şimdi ise, şiirle aram pek iyi olmadığı için şiirleriyle ilgilenmedim; fakat hemen hemen düz yazılarının hepsini beğenerek okudum.

Bütün bu önyargılar benim yaşım ve yaşanmışlıklarım doğrultusunda biriktirdiklerim. Oldukça ağır geliyor. Taşıyamıyorum. Zorunluluk yavaş yavaş sorumluluğa doğru gidiyor. Ben onur ve gurur arasındaki o ince çizgide sallanıp duruyorum. Dengede durup kendime şefkat gösteriyorum, diyelim ki öyle Olsun.

Yanıt elimdeki kitaptan geldi. Şöyle dedi bana yazar:

“Ben dünyanın en cesur insanı değilim. Bilakis, korkak olan taraftayım. Çünkü benim artık farkındalık körlüğü yüzünden canımın acımasına hiç tahammülüm kalmadı. Korkak olan olduğum için de, kendi içimde bir şeyleri çözmeye başladım; çünkü dışarıda başka bir sürtünme yaşayabilecek takatim daha yok. Ben bu nedenle içime doğru yolculuk yapıyorum. O halde sen de biraz korkak ol ve artık aptal gibi kafanı duvara vurmak yerine, gözlerini açıp kapıyı gör.”