Bu sıralar eş- dost, hısım- akraba derken birçok ölümcül hastalık ve ölüm olayı kol geziyor. Onları yitirmek veya yitirme korkusu beni çok etkiliyor. Tabii, ucu dönüp dolaşıp yine kendime geliyor. Acı çekmekten artık yoruldum. Bu yorgunlukla bir yanım ölümü özlerken, bir yanım ölümden korkuyor. Hepimizin zaman zaman temas ettiği bir paradoks anlayacağınız. Hepiniz derken birden genellemeye girdim. Geri alıyorum; “ temas edenlerin “ olduğuna inanıyorum demek daha anlamlı olacak sanırım. Çünkü buna inanmazsam da ben yazmaya gerek duymayacağım ve bu da beni iyice izolasyona sokacak. İşte, o ruhsal ölüm hepsinden beter.

O yüzden biraz yakınmalarıma katlanmak zorunda kalacaksınız. Öylesine zincirleme bir reaksiyon ki ayrıntılara girmek zorundayım. Bağışlayın biraz kafanızı ağrıtacağım anlayacağınız.

Bayramda annemi ziyarete giderken kendime bayram hediyesi olarak şort tulum pijama aldım. Uzun süredir arıyordum zar zor son kalan bir taneyi almak nasip oldu. Üstelik leopar desenli. Bir taşla iki kuş vurdum böylece. Çünkü özellikle şort tulum aramam çocukluğuma özlemdi ( annem uykuda belim açıkta kalmasın diye güzel güzel, üstelik yumuşacık kumaşlardan şort tulumlar dikerdi bana ) diğeri ise barışmaya çalıştığım kadınlığımdı.

Uzatmayalım; ben bu tulumu bayram günü evin içinde, bahçede de giyip dolaşmaya başlayınca annem başladı benimle çatışmaya. Hatta terden göğsünde bir renk değişmesi oldu tulumun; onu bahane ederek “ sütü akmış kadınlar gibi ortalıkta dolaşma, çok çirkin görünüyor “ dedi. Alınganlık yaşadım. Neyse çıkarıp yıkadım. Tamamen renkler birbirine karıştı ve ancak artık yatakta giyilebilecek hale geldi.

Evime döndüm ve kafamdan geçen bir sürü olumsuz düşünceye rağmen o tulumu giydim. Aman Tanrım! Bütün vücudum simsiyah oldu. Telaşla banyoya girdim. Banyoda vücudumun nerdeyse derisini yüzecektim, zor çıkardım boyaları. Hatta baktım canım yanıyor, görünmeyecek bölgeleri daha sonraya bıraktım. Fırladım, o kızgınlıkla tulumu aldığım yere.

Orada da “ yok daha önce böyle bir şey yaşamadık “ tan tutun da “ ürünü firmaya göndermemiz gerekir “ gibi mazeretler beni iyice çıldırttı. Tehditler savurarak ayrıldım dükkândan.

Biraz sakinleşip kendi tarafıma bakmam gerektiğine inandım. Ben böyle durumlarda ancak yazarak veya birileriyle paylaşırken kendi tarafımı daha rahat görüyorum. Öyle de yaptım. Paylaştım yazdım ve nihayet duygularıma temas edebildim.

 Korkmuştum. Hem de çok. Kanser hastası olan benim yaşımda birinci derece akrabamın kemoterapiye başladığını duymuştum ve bilinçaltım boyalı maddelerin kansorejen madde olduğu ile ilgili paniği yaşatmıştı bana. Ayrıca annemle çatıştım, açık saçık giyimdim ve “ cezalandırıcı Tanrı “ şimdi beni cezalandıracak gibi hastalıklı bir duygu da bu paniği tetiklemiş. Altında yatan da tabii, ölüm korkusu.

Benim bunlara temas etmem birkaç günümü aldı. Sakinleşince çözüm kısmına geçebildim. Tulumu geri götürdüm ve aşırı tepkim için özür diledim. Sizlerle paylaştığım kadar ayrıntılı olmasa da temel duygumu onlarla da paylaştım. Onlarda anlayışlı davrandı ve beni zora koşmadan paramı geri verdiler. İşte, aslında bu kadar basit sorunları çözümlemek. Tabii, kendi tarafında kaldığın sürece. Basit ama kolay değil henüz benim için. Her gün kolaylaşması en büyük dileğim.

NOT: Bu yazımda bahsettiğim yakınımızı dün defnettik.Nur içinde yatsın!