İnsan, tabiatı itibariyle sevgileri, nefretleri, ümitleri ve korkuları olan bir varlıktır.

Yaşadığı olaylar, edindiği tecrübeler ve tanıdığı insanlar bu duygularına yön ve şekil verir. Kimi gün iyi dediğine başka bir zaman kötü diyebilir. Beğenip takdir ettiğini gün olur tekdir edebilir.

Çünkü bazen bir arkadaşı, bazen menfaat beklediği birileri, bazen de korkuları yön verebiliyor bu duygulara.

Arkadaşı değiştikçe, beklenti, menfaat ve korkuları değiştikçe ret ve kabulleri de değişebiliyor insanın.

Ölçü değişken ve oynak olduğu müddetçe sevgi ve nefreti, ümit ve korkuları da değişken ve oynak olabiliyor.

Belki kendisine göre haklı! nedenleri, kendisini mazur! gösteren gerekçeleri olabilir.

Ama bunlar ilkeler üzerine, hak ve hakikat üzerine bina edilmemişse; kişi kendisini oynak, güvensiz ya da itibarsız bir kişi olmaktan kurtaramaz.

Sadece kendisini kandırır o kadar. Ama genellikle vicdanı rahat değildir ve mütemadiyen içerisinde bastırmak zorunda kaldığı bir “iyi ses” vardır.

Şahsen kendime de zaman zaman bu ölçüleri uygulamaya çalışırım.

Sevgime ve nefretime neden olan şeyleri sorgularım. Kişisel mi yoksa ilkesel mi bilmeye çalışırım. Bunu da mümkün olduğu kadar kendini aklama derdinde olan içimdeki “diğer ses”e direnerek yapmaya çalışırım.

Bir kişiye, bir fikre ya da bir olaya duruşumu belirleyen ölçüyü iyi seçmeye çalışırım. Hatta fırsat buldukça çevremdekilere bu konuda bana yardımcı olmalarını, uyarmalarını da isterim.

Yanlış anlamayın, bunları kendimi övmek için asla söylemiyorum. Bundan Allah’a sığınırım. Zira bu da ayrı bir tehlikedir.

Benimki sadece “ele verir talkını kendi yutar salkımı” olmasın çabasıdır, o kadar.

Çevremdeki insanların bana karşı olan tavırlarını da sık sık bu açıdan gözlemleyip değerlendirmeye çalışırım.

Bir insanın özellikle de bir Müslüman’ın sevgisi de nefreti de Allah için olmalı. Bizler de Müslüman olduğumuzu söylediğimize/iddia ettiğimize göre ölçümüz aynı olmalı.

Yani Müslüman’ın hayâ ve hayât ölçüsü bellidir.

Bir Müslüman’ın İslam anlayışı da, İslâmi yaşayışı da bu ölçüye göre belirlenmelidir.

Siz de aynı görüşteyseniz eğer, ret ve kabullerimizi, sevgi ve nefretimizi yeniden gözden geçirmeye var mısınız?

Övdüğümüz ve yerdiğimiz kişilere ve ölçümüze tekrar bakalım mı?

Sevdiğimiz ya da nefret ettiğimiz… Alkışladığımız ya da karşı durduğumuz…,  Söylediklerimiz ya da söylemediklerimiz… Yaptıklarımız ya da yapmadıklarımız…

Ve bunların ölçüleri.. ve bunlara yüklediğimiz anlamları.. ve bunlardan beklentilerimizi…

Yeniden sorgulamaya var mısınız?

Kim bilir, belki bu yüzden istemeden de olsa kırdığımız bir kalp, yediğimiz bir hak vardır.