Evet, aynı terane, yaşam tatsız tuzsuz demeye başladı içim yine. Dün yaşadığım olumsuzluklar dünde kaldı, bugün yeni bir gün. Aslında dün de yapabildiklerim vardı, koca bir günün üstünü çizmeyelim. Ya hep ya hiç noktasında gidip gelmemek için o kadar zorluyorum ki kendimi! Hâlbuki yaratımlar da bu uç noktalarda çıkmıyor mu? Deha ile delilik arasındaki o ince çizgi her yaratımda yaşanmasa olur mu ki? Sanmıyorum.

Geçenlerde uzun süre okuduğum ve içeriğini anımsamadığım kitaplardan birini seçtim ve tekrar okudum. Paulo Coelho’ un “ On Bir Dakika “ adlı romanıydı. Kitabın ortalarına gelince anımsadım ayrıntıları. Ben de böyle çalışıyor anımsamak. Ben de iz bırakan ne ise ancak onu anımsadığımda biraz aydınlanıyor zihnim ve adını o zaman koyabiliyorum yaşadığımın. “ Özel Müşteri” kısmı ilginç gelmişti sadizm ile ilgili. Mazoşizm ise daha farklı, acıya bağımlılık. Bende o gelişti sanırım acılara tepki verişimde. Belki de çokça dikte edildiği için öyle düşünüyorum. Kim bilir.

Genellemeler bizi önyargılara götürüyor, bu önyargılar da ilerlememizi önlüyor. Farkında olmak da yetmiyor. Kafaya takıp araştırmak, belki de risk alıp yaşamak gerekiyor. Ne bileyim?

Aysel Gürel’ e benzetirler beni çoğu zaman yakınlarım. Niyesi, niçini onları ilgilendirir. Pek de merak edip sormam. En düz şekliyle çizgi dışılıktır kastettikleri diye düşünürüm. O kısmına da tamam şimdilik.

İşte sadece ortak noktalara odaklanıp sadeleşsem, ne kadar kolaylaşacak yaşam. Ya da öyle olacağına dair inancım pekişecek. “On Bir Dakika “ romanı adından dolayı bana Elif Şafak’ın son kitabı “ On Dakika Otuz Sekiz Sanayi”yi anımsattı. İki kitabın adlarının rakamlardan oluşması dışında, bence ortak öğe olarak bir tek sözcükle ifade edecek olursam: “ Fahişelik”.

Konuyu dallandırıp budaklandırmaya gerek yok. Hepsi ayrıntılardan yola çıkılarak yapılmış kurgu ya da yaşamın ta kendisi. Tam da kadınlığımı sorguladığım anda bu kitapların tekrar karşıma çıkması bana göre tesadüf değil. Elini korkak alıştırma derdik bir zamanlar, şimdi de kalemini diyorum ama zorlanıyorum. Bize biçilen rollerin birini bırakıp diğerine geçmek ne zor geliyor bazen.

Evet, anneliğim biçimsel olarak bitti. Geriye kaldı kadın bedenim. O da gün geçtikçe beni terk ediyor. Bunu hissede hissede onunla ne yapacağımı bilemiyorum. Bana göre yaşanmamış kadınlığım da orada duruyor. Al sana kördüğüm olmuş bir yumak, çöz çözebilirsen.