Oğlum gittiğinden beri kafam karışık, duygularım ise karmakarışık. Bir sürü olumlu olumsuz duyguya temas ediyorum gün içerisinde. Ne kadar çok anı biriktirmişiz de farkında değilmişim. Malum inanç, yitirilince ayırdına varmak. Öyle ya da böyle duygularımı; sakınılması, saklanılması, bastırılması gereken tehlikeli düşmanlar değil, canlı, yaşamla dolu olmanın göstergesi olarak algılamayı seçiyorum. Böylece özgüvenimin ve kendime duyduğum saygının doğal olarak gelişeceğine inanıyorum. O malum inanç yerine bu inancı koyuyorum ve içimden geldiği gibi paylaşıyorum duygularımı.

Bugün oğlum telefon açtığında, Argos havladı. Şaşkınlığını dile getirdi oğlum. Çünkü kapı zili çalmadan Argos havlamaz. Ben de açıklama yaptım:” Karşımıza kalabalık bir aile taşındı. Giren çıkan çok oluyor. Dolayısıyla tehdit algılıyor sanırım, o yüzden havlayıp duruyor.” dedim.

Oğlum gevrek gevrek güldü. “ Hadi bak, yalnız değilsin. Seni koruyacak bir erkek var yanında.” Dedi.

Bu cümleyle birlikte, oğlum gittiğinden beri deneyimlediğim o kadar karmakarışık duyguların hepsine birden temas ediverdim. Çıldırasıya bir durumdu o an. Dillendiremediğim gibi şu ana kadar da içimde tuttum. Fakat bunu artık kendime yapmak istemiyorum.

Ben artık korunmak veya kollanmak adına hayatıma birilerini sokup çıkarmak istemiyorum. Ne yaşarsam yaşayım, bu olaylara verdiğim tepkilerin tüm sorumluluğunu alabilecek olgunluğa talibim. Bunu gerçekten çok istiyorum. Yapabildiğimin en iyisini yapıp gerisini yüksek gücüme devretmeye istekliyim.

Örneğin bugünkü de dahil, oğlum gittiğinden beri dördüncü kez fiziksel tacize uğradım. Gerekli tepkileri verdim. Fakat takıldığım nokta, beni rahatsız etmeye başladı. Niye oğlum yanımdayken böyle olmuyordu? Hele ki, bu sorgulamayı; abartarak bedenime ve giyim tarzıma kadar vardırmak, kendimi yargılamak iyice canımı yaktı.

Biliyorum bunlar da geçecek. Fakat bugün için ve özellikle şu an için en baskın duygum; oğlumu çok özledim. Hem de çokkk!

Not:Oğlum hayattayken yaşanan kısa süreli bir ayrılıktı yazımda bahsettiğim. Ya şimdi?