Nasıl oluyor da çok yakın hissettiğin ilişkiler birden bire buz dağına dönüşüyor. “Dönmezse zaten hiçbir zaman senin olmamıştır.” Gibi bir çıkış da gönlü avutmuyor. Aksine ne gerek var bir daha çabalamaya, herkes hayatını yaşayacaksa nerde kaldı ortak payda, gibi sorgulamalarla zihnim yorgun düşüyor.

Yanıtı bilen varsa kopya çekmeye hazırım. Tabii, bedelini de ödemeye. Şükürler olsun, artık mükemmel olmadığımı biliyorum.

İlk kopyamı ortaokulda Tarih dersinde çekmiştim. Öğretmenimin adı; Şükran Tumbalı’ ydı. Kolay kolay öğretmenlerimin adını anımsamam; ilk kopya ve ilk hayal kırıklığına tanıklık ettiği için sanırım, onun adını hiç unutmadım. Her ilk gibi unutulmazdı yani.

Takdirlik bir öğrenciydim ortaokulda. Ezberim güçlü olduğu için de sözel derslerde bir sorun yaşamazdım. Heyecan arayışı içinde olsa gerek, kitaptan kopya çektim. Hazırlık bile yapmadım yani. Üstelik acemilik işte, harfi harfine aynısını yazdım kitaptan. Dolayısıyla, derste öğretmen beni ayağa kaldırdı ve bir kâğıttan, bir kitaptan yanıtları okudu. Arkasından da sordu; “Kopya çektin mi? “Yanıt; “Evet! “ oldu. Fakat sözlü sınavlarda başarımı bildiği ve ilk olduğu için beni disipline vermedi. Hâlbuki en büyük ceza, öğretmenimin o gün gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığıydı. Çok utandım.

Bugün, yaşama dair ne kadar çocuksu ve masum utanç ve suçluluklarmış onlar diyebiliyorum. Bugün hep, herkesi, özellikle de yakınlaştığım her insanı hayal kırıklığına uğratıyormuşum duygusu yaşamı çekilmez kılıyor. Tek tutunduğum dal, yine kendimden yola çıkarak hiç kimsenin mükemmel olmadığı gerçeği. Bu, günü kurtarır mı? Bilmiyorum.