Sosyal paylaşım sitesinde arkadaşımın yazdığı bir yazıya yaptığım yorumla küçük çaplı bir tartışma oluştu. Necip Fazıl hayranı olan arkadaşım getirdiğim eleştiriye alınganlık göstererek sitem etti. Bende kendisine alınganlığa gerek olmadığını, amacımın bazen ölesiye sevdiğimiz idol kabul ettiğimiz insanların da farklı hatta olumsuz yönlerinin olabileceğini göstermek olduğunu söyledim. En kısa sürede Necip Fazıl ile ilgili yazı yazarak olaya farklı pencereden bakacağımı söyledim. Kısacası bu yazının başlangıcı böyle oluştu.

Necip Fazıl Kısakürek cumhuriyet karşıtı gurubun idolü, sözcüsü, kahramanı olan zaman zaman aynı dönem şairler olduğu için Nazım Hikmet le karşılaştırılan bir isimdir. (bence bu karşılaştırmaya gerek yok). Günümüzde devleti yöneten isimler olan Tayip Erdoğan, Abdullah Gül, Taner Yıldız gibi isimler Fazılın tedrisatından geçmiş kişilerdir.

Necip Fazıl 1904 yılında İstanbul da doğdu. Zengin bir ailenin çocuğu idi. İlk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız kolejleri ile bahriye mektebinde ( askeri deniz lisesi) tamamladı. İstanbul üniversitesi edebiyat fakültesi felsefe bölümünü bitirdikten sonra 1924 yılında Milli Eğitim Bakanlığının bursu ile Fransa’nın Sorbonne üniversitesine diğer dört öğrenci ile birlikte gönderildi. Orada burs parasıyla kumar oynadığı duyulunca bakanlık müfettişi tarafından ikaz edilip bursu kesildi. Necip Fazılın bu dönem hiç okula uğramadığı gündüzleri yatıp geceleri sabahlara kadar kulüplerde içki, kadın ve kumar denizinde yüzdüğü kendi kaleminden şöyle anlatılıyor:

‘ bütün bir mevsim Paris’te gündüz ışığı görmedim. Paris’te gündüz nasıldır haberim olmadı. Gün doğarken yatıyor, gecenin başlangıcında da hafakanlarla yatağımdan fırlayıp kulübe koşuyordum.’

Genç cumhuriyetin boşa harcayacak bir kuruşu bile yokken, o günlerde bu gençlere Paris’te rahat yaşayabilecekleri parasal olanak sağlanıyordu. Kumar masasında savaştan yeni çıkmış bir halkın parasını kaybediyor ve bundan utanmıyordu. Hatta babaannesinden kalan serveti de burada tükettiği söylenir.

Devletin gönderdiği bütün parayı kumara verir, üniversiteye adımını bile atmaz. 1925 yılında bir müfettiş gelir ve Ankara’nın kararını bildirir. Vekalet, sürdürdüğünüz hayat bakımından tahsisatınızı kesiyor der ve işte son aylığınız ve memlekete dönüş paranız. Zarf içinde 2000 frank, Paris-Marsilya, Marsilya- İstanbul bileti vardır. Müfettiş ayrılır ayrılmaz kumarhaneye koşar ve bütün parasını kaybeder. Arkadaşları para toplar ve zorla Marsilya trenine bindirirler. Marsilya da iner inmez doğru kumarhaneye koşar ve arkadaşlarının topladığı 200 frangı kumara verir. Meteliksiz kalınca devletin verdiği ikinci mevki bileti güverte ile değiştirir, aradaki farkı da kumara kaptırır. Çaresiz Türk konsolosluğuna başvurur. Orada kendisine 1000 frank verirler. Onu da kumara verir. Ertesi gün vapura atlar Türkiye ye döner.

Bunları BABIALİ kitabında kendi kaleminden aktarır.

Fazıl ın içkisi ölçülü ama kumar tutkusu sınır tanımazdı derler tanıyanları ve şu örneği verirler; Eşref Şefik ( sporcu, spor yazarı) hastalanmış onu görmeye giden Fazıla para verip ilaç almaya göndermiş. Fazıl hemen ilaç alıp geleceğim diye evden çıkmış ancak sabaha doğru kumarhaneden eli boş dönmüş.

İçki, kadın, kumar, hatta esrarla geçen yaşantısı 1934 yılında Beyoğlu ağa camiinde vaaz veren Abdülhakim Arvasi ile karşılaşması ile yeni bir döneme girer. Ve hayat felsefesinde değişimler yaşar. Artık sadece şair değil İslamcı yazar ve fikir adamıdır.

Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum

Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum.

Diyerek kendindeki değişimi ifade etmeye çalışır.

Seni aramam için beni uzağa attın

Alemi benim, beni kendin için yarattın

Diyecek kadar da kendisine hayran bir adamdır.

1943 yılından itibaren dinsel kimliği ön plana çıkaran Büyük Doğu adlı dergiyi çıkarmaya başlar. Sultan Abdulhamit taraftarı olan Fazıl İslamcı kesimin önderlerinden olur. Kemalist devrime baştan aşağı karşı çıkarak Atatürk’e açık ve gizli hakaret etmiştir. ‘Türkler Müslüman olduktan sonra düşünmeye başlamıştır…..’ diyerek İslam öncesi Türk tarihine ve Türklere hakaret eder. Bu nedenle defalarca hakkında davalar açılır, hapse girer.

Büyük Doğu dergisinde yayımlanan yazılarında Amerika olmadan Türkiye’nin bir hiç olduğunu iddia eder.( 17 temmuz 1959)

Son devrin din mazlumları adlı kitabında Karadeniz’deki Sarıyana, Acıyaband ve Bakatoğlu çeteleri ile Şeyh Sait’i överek Türk düşmanlarına masumiyet, mağduriyet atfeder.

Bu dönemde kumarı bıraktığını söylese de 1950 de Taksim de bir apartmanın bodrum katında kumar oynarken dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Aygün tarafından yakalanır. Açıklama olarak ben röportaj yapmaya gelmiştim der.

Adnan Menderes’in örtülü ödenekten 1952-1960 döneminde Fazıla 147.000 lira ödeme yaptığı, şairinde bu parayla kumar borçlarını kapattığı bilinen bir gerçektir. Kendisi ise ifadesinde parayı aldığını kabul eder ancak ‘147.000 lira sırf İslami gayeye yol bulabilmek için pişirdiğim yemeğe gitti’ diyerek açıklamada bulunur. ( o tarihlerde 5 tonluk AUSTİN kamyonun fiyatı 5 bin lira idi. Bu para ile 30 kamyon satın alınabilirdi)

Atatürk,Türk ve Cumhuriyet düşmanı Necip Fazıl Kısakürek’in İslamcı kesim tarafından önder kabul edilmesi olağan bir şey ancak Milliyetçi Türkçü kesiminde aynı şekilde Fazıla sarılması ilginç. İyi bir yazar, iyi bir şair,iyi bir hatip ve ajitasyon ustası olduğu yadsınamadığı gibi Cumhuriyet düşmanı olduğu da bilinen bir gerçektir.

ASIM ÖCAL