Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Anayasa böyle der.   Peki Babayasa(!) ne der? “Siyasi parti liderleri demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır!” 

Siyasi Partiler Yasası ile parti tüzükleri lidere sınırsız geniş yetki verir. Liderler de bu yetkilerini her seçimde tepe tepe kullanır.  
Milletvekili veya belediye başkanlığı seçimi yaklaştığında aday adayları ortaya çıkmaya başlar veya başkalarınca çıkartılır. Siyasi parti, bakanlık veya STK’larda görevi olanların adı dolaşır. Filan genel müdür, bakanlık danışmanı, parti eski il başkanı, falan derneğin veya vakfın başkanı vb. Birçoğu memleketini daha doğrusu aday olacağı ili ve oylarını sağ cebinde zannettiği seçmenini seçime birkaç ay kala hatırlar. Babasının on beş yıl önce vefat ettiğinden bile habersiz olarak seçmene “babana selam söyle” diyerek yılışır. Mahalle veya köylerin ancak yüzde 2’sini tanır ise de aday gösterildiğinde oy verenlerin oranının yüzde 30’lara, 50’lere varacağını bilir. Çünkü saf ve temiz yürekli seçmenin mensubu olduğu bir parti elbet vardır. Seçmen adaya bakmaz, futbol takımına bakar gibi partiye bakar. Seçilmek için genel merkezden icazet, hatta onay veya emir alan kişi yerelde bir-iki kişiyle usulen görüşme yapar: “Genel Başkanla bizzat konuştum. Kesin milletvekiliyim.” der, sözüm ona destek ister. Gider genel merkeze “Sayın genel başkanım, memleketime(!) gittim. Herkes benden yana. Senden daha iyisini mi bulacağız, diyorlar. Biliyorsunuz şimdiye kadar hep emrinizde oldum. Attığım perendeleri gördünüz. Hatta bir toplantıda yoğurda siyah demiştiniz de, sadakatimi göstermek ve ekip disiplinini korumak adına edindiğim alışkanlıkla marketten yoğurt alırken bile farkında olmaksızın ‘Bu yoğurdu niçin beyaza boyamışsınız?’ diye sormuşum.” Der. 
Milletvekili adaylarını ve sırasını belirleme yetkisi olan genel başkanlar; “Seçmenin ne önemi var? Herkes kuzu kuzu oyunu veriyor. Tercih imiş. Seçmen ne anlar tercihten? Aysun Kayacı boşuna mı ‘Dağdaki çobanın oyu ile benim oyum eşit olur mu?’ demişti. Genel başkandan daha mı iyi bilecekler? Başvuru olmasa da yasal yetkimi kullanır, dilediğimi aday yaparım. Sonra da yoklama derim, temayül derim. Adayın ‘gazını’ ve parasını, delegenin ise ‘sazını’ alır, önemsediğimi hissettirir, istediğimi de yaparım. Listeme karşı çıkan olur ise meydanlarda paralelci, teğetçi, ırkçı, darbeci, Aktroller, Atatürk düşmanı, irticacı, nankör, hain, hatta zorda kalırsam faşist, kâfir, İsrail ortağı veya İsrail dölü olarak bile suçlar, temize çıkarım.” Der.
Bizler vatandaş olarak; 60-70 aday adayı görücüye çıkıp niçin 70 milyonun önünde gölge oluşturarak genel başkanların ‘asil milleti’ görmesine engel olalım? Partiler adaylarını 70 kişiden değil 70 milyondan seçmiyor mu? Geçen dönemde listeye paraşütle atlayan 1-2 kişi vardı. Varsın bu seçimde de 5 kişinin 5’i, 10 kişinin 10’u birden paraşütle atlasın. Nasıl olsa memlekette paraşüt de çok, paraşütçü de… 
O halde ne gerek var adaylığa?
Şey… Tercih sistemi gelinceye kadar ‘milletvekili’ne “lidervekili” dense bir zararı olur mu?